Meral Akşener, İYİ Parti'nin amblemini 8 ışıklı güneş olarak belirledikten sonra, Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyasını da "Yüzünü güneşe dön Türkiye" sloganıyla başlattı.

Akşener, konuşmasının bütünlüğü içinde de "Bizler Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ten şunu öğrendik ki; Türkiye zirveye çıkacak bir ülkedir. Yeter ki ülke devlet adamları tarafından yönetilsin. Benim ve arkadaşlarımın devlet yönetme politikası ülkemizi karanlıklardan çıkarıp ilkbaharın güneşiyle buluşturmaktır. Tüm milletimizin böyle bir yaklaşıma ihtiyacı var." dedi. Yani, Atatürk'ün iyimserliğini benimsedi.

***

8 köşeli yıldız motifi Türk mimarisinin öne çıkan figürlerinden biridir. Sekiz köşe veya sekiz yön, Doğu-Batı, Kuzey-Güney, Kuzey Doğu-Kuzey Batı, Güney Doğu-Güney Batı'yla birlikte Türklerin dünyanın her köşesine adaletle hükmetmek idealini temsil eder.

Ön Türkler de tek ve yaratıcı kudreti ifade için, ibadet alanlarına güneş resmini çizmiştir. Kazım Mirşan'a göre bu resimler, Türklerin güneşi "Yaratan"ın sembolü olarak gördüğünü ifade eder. Günümüzde de Uygurlar, "Ey güneşi ısıtan Tanrı" der.

Tamgalı Say'daki kaya resimleri arasında güneş kültünü bizzat görmüştüm. Türklerdeki güneş kültü, sonradan bütün dinlere yayılmıştır.

***

Atatürk, 1933'te Mısır elçisine, bir sabah, Çankaya sırtlarından doğmakta olan güneşi göstererek: "Doğudan şimdi doğacak olan güneşe bakınız! Şu anda günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün doğu milletlerinin de uyanışını öyle görüyorum. Bağımsızlık ve hürriyetine kavuşacak daha çok kardeş millet vardır. Bu milletler, bütün güçlüklere, bütün engellere rağmen mânileri yenecekler ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır. Müstemlekecilik ve emperyalizm yeryüzünden yok olacak ve yerlerini milletler arasında hiçbir renk, din ve ırk farkı gözetmeyen yeni bir âhenk ve iş birliği çağı alacaktır!" demişti.

***

Bildiğiniz gibi 1993'te yayınlanmış "Türklüğün Yeni Dünya Düzeni" adlı kitabımı, sonraki baskılarını "Güneş Ülkesi" adıyla yapmıştık.

İtalyan din adamı ve filozof Canpenella, Civitas Solis adlı kitabında özlemini duyduğu ülkeyi anlatır. Canpenella, henüz hapisteyken Cardinal Berulle'ye yazdığı mektupta, şöyle der:

"İçinde yaşadığım şafaksız gecenin bir sabaha ermesini istemiyorum. Böyle bir sabahın sonu yine gecedir. Çünkü zindanın dışında istibdat var ve istibdat hür fikirlere ancak gece vaat eder. Ben bir güneş ülkenin hasretini çekiyorum. Bu ülkede gece olmasın ve insanlar, karanlık mefhumunu orada tanımasın! Güneş ülkeyi, yer yüzünde bulmak mümkün mü? Fikir hürriyetine, vicdan hürriyetine, lisan hürriyetine ilişmeyen Türklerin mevcudiyeti -hiç olmazsa yarın- bana böyle bir ülkenin olacağını zannettiriyor. Madem ki; düşünceyi zindana koymayan, hakikat sevgisini zincire vurmayan bir millet, o cesur ve adil Türkler var, üzerinde hakikatin, adaletin ve hürriyetin hüküm sürdüğü bir güneş ülke neden vücut bulmasın?"

***

Atatürk de "Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine sahne oldu. Bu sahne, en az 7 bin senelik bir Türk beşiğidir. Beşik, tabiatın rüzgarlarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk, tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı; onların oğlu oldu. Bir gün, o tabiat çocuğu, tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu... Türk budur... Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan bir güneştir..." diyordu

"Yüzünü güneşe dön Türkiye" sloganının arkasında işte böyle bir tarihi birikim ve felsefe var...