CiddiGazete- Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, t24 yazarı Cansu Çamlıbel'in sorularını cevapladı.

İnce’ye yöneltilen bazı sorular ve cevapları şöyle:

- Araştırmaların çoğu Türkiye'de halkın önemli bir çoğunluğu için birincil güvenlik kaygısının ülkedeki sığınmacılar olduğuna işaret ediyor. Sığınmacılar meselesinin kontrolden çıkmasının sebebi AKP iktidarlarının son 10 yıldaki politikaları değil midir? Tencerenin önüne güvenlik kaygıları konulduysa, neden halk öncelikli güvenlik sorununu yaratan iktidarın devamı için oy kullandı?

'SADECE MERAL AKŞENER OLSUN'

Bu konuda Altılı Masa içerisinde herkes aynı şeyi söylemedi ki. Biri "göndermeyeceğiz" dedi, öteki "göndereceğiz" dedi. Biri "Anayasanın ilk dört maddesini tartışacağız" dedi, öbürü "tartışmayız" dedi. Biri "kamulaştıracağız" dedi, öteki "özelleştireceğiz" dedi. Kafa karışıklığı yarattığınız zaman bunun içinden çıkamazsınız. Kafa karışıklığı, o çok seslilik aslında insanlara güven vermez. Bakın, ben şöyle bir şey önermiştim, "Yedi cumhurbaşkanı yardımcısı olmaz. Bu doğru değil. Bir tek cumhurbaşkanı yardımcısı olsun, o da Meral Akşener olsun. Çünkü İYİ Parti muhalefetteki en büyük ikinci parti. Ben hiçbir şey istemiyorum. Cumhurbaşkanı yardımcılığı da istemiyorum, bakanlık da istemiyorum, size destek vereceğim." Bunlar beni dinlemiş olsalardı bugün seçimi kazanmışlardı.

ÖZDAĞ’A FARKLI, İNCE’YE FARKLI

29 Ağustos'ta yaptığınız basın açıklamasında çekilme kararınızdan önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile 29 Mart'ta yaptığınız görüşmeye atıfta bulundunuz ve kendisini seçimin iki turlu olacağı konusunda uyardığınızı söylediniz. Zaten o görüşmeden sonra çekilmeme kararı almıştınız. O görüşmede Kılıçdaroğlu sizi neden ikna edememişti ya da etmeye çalıştı mı? O zaman "Dostlar alışverişte görsün" ziyareti demiştiniz. Ama seçimden sonra Kılıçdaroğlu'nun başka liderleri ikna için birtakım pozisyonlar önerdiği ortaya çıktı. Size neden Ümit Özdağ'a önerdiği gibi bir teklifle gelmedi sizce?

Ben bunlara, bu polemiklere artık girmem. Aslında o zaman yaptığım açıklamalara bakarsanız her şeyi olduğu gibi söylediğimi görürsünüz. Ancak hakkımızda "seçimi kaybettiren", "bir bölen" kampanyası yapıldığı için ne dediysek duyulmadı, anlaşılmak istenmedi. İşin doğrusu aynı şeyleri tekrar tekrar konuşmak istemiyorum. Teklif geldi gitti, ona verdiler bize vermediler tartışması değil mesele. Mesele ilkelerin ortaya konulamaması, halka inilememesi, amacın net bir şekilde ortaya konulamaması, hata yapılması, hatalar yapılması ve bunlarda ısrarcı olunmasıydı. Neticeyi hep birlikte gördük. Ben bu defteri kapadım. Onlar dünde kaldı. Dün dünde kaldı cancağızım, şimdi yeni şeyler söylemek lazım.

YEREL SEÇİMLER

- Şu an için CHP'de kurultay takvimi net değil ve Kemal Kılıçdaroğlu partisini en azından yerel seçimlere kadar Genel Başkan olarak götürmek istiyormuş gibi bir görüntü veriyor, belki de hiç çekilmeyecek. Durum buyken siz muhalefete yeni bir ittifak modeli öneriyorsunuz. Yani yerel seçimlerin de AKP'nin zaferiyle sonuçlanmaması için Kemal Kılıçdaroğlu ile çalışabileceğinizi mi söylüyorsunuz?

Hayır, bakın ben şunu diyorum; Türkiye duvara toslamak üzere, ekonomik olarak yerel seçimden sonra toslayacak. Körfez ülkeleriyle yapılmış anlaşmalar var ama gelen bir tek dolar yok. Türkiye ekonomik olarak duvara toslamak üzere ve bir de bir yerel seçim var. İktidar bu toslamak üzere olan ülkenin bütün kaynaklarını seçimden önce tekrar çarçur edecek. Onun için bütün muhalefete siyaset mühendisliği yapmadan, millete payeler dağıtılmadan, aklı ve bilimi kullanarak, siyasetin argümanlarını kullanarak bir iş birliği öneriyorum. Yoksa, "Sana bu ilçeyi verelim, sana bu büyükşehri verelim, sana bunu verelim" değil. Bu tür yaklaşımlarla yine duvara toslanır.

CHP, İYİ PARTİ VE MEMLEKET İTTİFAKI

- Seçimden önce doğru ittifakın CHP, İYİ Parti ve Memleket Partisi arasında olacağını savunuyordunuz.

Evet, ilkeli ittifak.

- Bugün "Muhalefete sesleniyorum" derken de aslında CHP ve İYİ Parti'ye mi sesleniyorsunuz? Ya da mesela bu ilkeli ittifaka Zafer Partisi'ni ve Ümit Özdağ'ı da katar mısınız? Millet İttifakı'ndaki eski AKP'liler ve Saadet Partisi midir sorun? Yani Gelecek, DEVA ve Saadet'in içinde olmadığı bir ittifak sizin için tamam mıdır?

Hayır, hayır. Onlar da olsun önemli değil ama gücü oranında temsil edilsinler. Bir de ilkesiz duruyorlar. Yani şimdi "Anayasanın ilk dört maddesini tartışabiliriz" diyen biriyle ben ittifak yapmam. Niye yapayım ki? O zaman gidin AKP ile de yapın.

- Anayasanın ilk dört maddesini tartışacağını söyleyen kim?

Bunu dedi Ali Babacan. Tekrar söylüyorum bakın, mühendislikle olmaz. İkiyle ikinin toplamı siyasette dört etmez. Siyasette ikiyle ikiyi toplarsanız, bazen 6 eder, bazen 3 eder. Siyasetin matematiği olmaz, siyasetin mantığı olur. Şunu demeye çalışıyorum; iki benzemez siyasette yan yana konulunca, birinin 8 oyu var, birinin 3 oyu var diye toplamı 11 olmaz. Siyasette yan yana duranların birbirine benzemesi lazım, ilkelerde ortaklaşması lazım. Ben bunu anlatmaya çalışıyorum.

'BENİ DESTEKLEYENLER MÜRİT DEĞİL'

- Siz adaylıktan kimsenin lehine çekilmediniz. Ama Sinan Oğan ikinci turda Erdoğan lehine çekildi ve sonuçta Erdoğan kazandı. Sizin bir aday işaret etmeden çekilmeniz kime yaradı sizce?

Beni destekleyenler, Muharrem İnce'ye oy verenler ya da oy vermek isteyenler mürit değildi. Onlar benim müritlerim değil, yani "hadi ben burayı destekliyorum" deyince peşimden gelecek insanlar değil. Onlar beni destekliyorlardı ama bu, benim destekleyeceğim adayı destekleyecekleri anlamına gelmez. Neden beni destekliyorlardı? Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu'nu da istemiyorlardı, Erdoğan'ı da istemiyorlardı. Ben onları peşinden sürükleyecek bir tarikat şeyhi değilim. Ben adaylıktan çekildim, özgür iradeleriyle herkes gitti oy verdi. Kimi "iptal" verdi, kime Erdoğan'a verdi, kimi Kılıçdaroğlu'na verdi. Ben de gittim bir seçmen olarak oyumu kullandım. Şunu da hatırlatayım; Cumhuriyet tarihinin en fazla "iptal oy" kullanılan seçimidir.

MERAL AKŞENER'İN KONUMU

- Altılı Masa mimarisine ilişkin eleştirilerinizi yaparken İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'i ayrı bir yere koyuyorsunuz. Bu şu anlama mı geliyor; "ilke ittifakı" dediğiniz yeni ittifak arayışınızda ilk kapısını çalacağınız lider o mudur? Ya da liderlerin kapısını çalmayı düşünüyor musunuz?

Bizim söylediğimiz şudur: Türk siyasetine demokrasiyi getirmeyi vaat eden siyasi partilerin öncelikle bu demokrasiyi kendi partilerine getirmeleri lazımdır. Parti içi demokrasisi olmayan ama memlekete demokrasi getireceğini söyleyenlerin çağrısı samimi değildir. Partiler anti demokratik olduğu için ilkeleri neredeyse aynı ama tabelaları farklı siyasi partiler vardır. CHP parti içinde demokrasiyi işletseydi bugün Memleket Partisi kurulmuş olmazdı, benzer şeyi İYİ Parti için de söylemek mümkündür. Seçim ittifakı yaptığınız zaman birbirine benzemezlerin bir araya gelmesi ile oluşturulan ittifaklar seçmen tarafından ilkeli görülmemekte menfaat ittifakları olarak görülmektedir.

CHP’DEKİ DEĞİŞİM TARTIŞMALARI

- Twitter'da bir mesaj yayınladınız ve şunu dediniz: "Kemal Kılıçdaroğlu'na rakip olma cesareti gösteremeyen değişimciler, Tayyip Erdoğan'ı değiştiremez. Erdoğan'ı ben göndereceğim!" Sizce kimse kurultayda Kılıçdaroğlu'na karşı rakip olma cesareti gösteremeyecek mi?

Değişim isteğini anlarım fakat bu değişim kişilerin değişmesinden ibaretse, yeni gelen kişi de çok kısa sürede "eski" olacaktır. Yani yeninin eskimesi kolaylaşacaktır. Değişimden kasıt zihniyet değişimi ise, tüzük değişimi ise bunu anlamlı bulurum. Fakat değişim isteyen arkadaşlardan şöyle bir şey duymadım ben; Partinin genel başkanını üyeler seçsin, partinin cumhurbaşkanı adayını üyeler seçsin, milletvekilleri,ön seçimde gelsin. Böyle bir şey duymadım. "Sen git, ben geleyim." Bu değişim değil ki! Siyaset bir cesaret işidir. Eğer bir değişim talebiniz varsa, köklü bir değişiklik talebinde bulunacaksınız, genel başkanı üyeler seçecek, cumhurbaşkanı adayını üyeler seçecek, milletvekillerini üyeler seçecek. Kendi partinizde demokrasi istemeden, Türkiye'de demokrasi isteyemezsiniz. Mesela Memleket Partisi'nde öyle, üyeler seçiyor Genel Başkanı. Ha bugün için üye sayımız az olabilir ama bu bir duruştur. Biz bunu savunuyoruz.

Siyaset kapalı kapılar ardında yapılan planlarla hesaplarla yapılmaz. Cesaret işidir. İkircikli tavırları seçmen sevmez, net duruşu sever. Yapılan açıklamalara bakıyorsunuz sürekli bir arka plan hesabı var, "onu istersem bu elimden gider" düşüncesi ile bir ileri iki geri adımlar, söylemler. Siyaset bu kadar hesabı kitabı pazarlığı kaldırmaz. Sizce Kılıçdaroğlu'na karşı aday olmak cesaret isteyen bir şey midir? Hem de şimdi?

- Tüzüğün değiştiği ve üyelerin karar süreçlerinde etkili olduğu bir CHP senaryosu sizin için "CHP'ye dönüş senaryosu" olabilir mi?

Ülkenin siyasetini CHP içindeki çekişmelere hapsedersek bir yere varamayız. "Ülkemiz için ne yapmalı?" sorusunun cevabını iyi niyetli herkesle aramaya çalışacağız. "Ülkede ne olursa benim için en iyisi olur?"un cevabını değil "Ülke için neyin en iyi olduğu?"nun cevabını arayacağız. Bu arayışın sonunda siyasetten çekilmem gerektiğini görürsem çekilirim ya da aklınıza gelen herhangi başka bir fedakârlık için tereddüt etmem.

- CHP'de bahsettiğiniz türde bir değişim olursa dönebilirsiniz yani….

Neden olmasın? O zaman orası Memleket Partisi'ne benzer zaten. Ben niye ayrılayım oradan?

- O tür bir senaryoda Memleket Partisi'ndeki sizinle beraber yola çıkmış arkadaşlarınız da CHP'ye gelir mi?

Memleket Partisi ülkenin en demokrat partisidir. Her türlü kararı üyelerine sorar kurullarında kararlarını alır. Türkiye'deki bir gazeteci olduğunuz için sorunuzu yadırgamıyorum çünkü siz de herkes gibi parti genel başkanlarının tek başlarına partileri adına her türlü kararı almalarını doğal karşılıyorsunuz. CHP'de gerçek bir dönüşüm olursa CHP, Memleket Partisi olmuş olur. Genel Başkanı üyeler seçiyor, cumhurbaşkanı adayını üyeler seçiyor. Partide demokrasi var. Niye gelmesinler? O zaman gerek yok ki yeni bir parti kurmaya.

İMAMOĞLU-ÖZGÜR ÖZEL FORMÜLÜ

- Hazır varsayımlar üzerinden, senaryolar üzerinden konuşurken CHP içindeki liderlik tartışmasını da ekleyelim değişim senaryosuna ve bir de öyle sorayım sorumu. Biraz önce siz üzeri kapalı eleştirdiniz İmamoğlu'nu ama diyelim ki sizin bahsettiğiniz türde radikal bir değişim geçirdi CHP. Üzerine de kulislerde konuşulan Ekrem İmamoğlu-Özgür Özel formülü çalıştı. Böyle bir liderlik kadrosuyla çalışır mısınız?

Ben 2014'te CHP genel başkanlığına aday oldum grup başkanvekiliyken. Aday olmadan önce Sayın Kılıçdaroğlu'nun odasına gittim, istifa dilekçemi yazdım. Siyaset böyle yapılır. Siyasetin kuralları vardır. Dedim ki; "Ben sizin grup başkanvekilinizim, görev için teşekkür ediyorum, bu görevimden istifa ediyorum, kurultayda sizin karşınıza aday olacağım, hakkınızı helal edin." Çıktım, imza topladım. 117 imza aldım, 417 oy aldım. İnsanlar imza veremedi korkudan ama sandıkta oy verdiler. Sonra da kürsüye çıktım, "Bir saat önce sizin rakibinizdim, şimdi siz benim Genel Başkanımsınız, emredin yapayım" dedim. Siyaset böyle yapılır. Ben siyaseti böyle yaparım. Yani yüreklice, mertçe.

Eğer arkadaşlarımızdan herhangi birisi -isim söylemiyorum- genel başkan olmak istiyorlarsa, o iş öyle hem mevzileri koruyup hem arkadan Zoom toplantıları yaparak olmaz.

Ben bu kadarını söylüyorum. Çıkarsınız karşısına, "Ben adayım, delegelerden oy istiyorum" dersiniz. Kazanırsınız ya da kaybedersiniz. Hem mevzileri koruyup hem de onun mevzilerinden genel başkana ateş edemezsiniz. Çünkü o mevziler bir anlamda genel başkana ait mevzilerdir. Ben onu etik bulmuyorum. "Arkadaşlarınki etik değildir" demiyorum. Ben kendi adıma etik bulmuyorum. Basarsınız istifayı çıkarsınız, karşısına aday olursunuz. Siyaset böyle yapılır. Ben böyle yaptım, ha ben kaybettim (Gülüyor). Belki arkadaşlar kazanır….

Ben kendi dünyamı anlatıyorum. Yenerim ya da yenilirim. Siyasette bugün yenilirsiniz, yarın yenersiniz. Bugün tu kaka olursunuz, yarın aranan adam olursunuz. Bugün sokakta en sık karşılaştığım şey ne biliyor musunuz? Sokakta yolumu kesip "Haklıymışsınız, özür dilerim" diyorlar. Özellikle de gençlerden duyuyorum. Mustafa Kemal Paşa da Kurtuluş Savaşı'na başlarken hakkında idam fermanı vardı ama bugün ulusal kahraman. Ben hayata hep böyle baktım. Doğru bildiğim bir şeye tek başıma da kalsam devam ederim. "El alem ne der?" diye siyaset yapmam, benim tarzım değil.

- Söyleşinin başında Millet İttifakı için dediniz ki "Bunlar beni dinlemiş olsalardı bugün seçimi kazanmışlardı". Seçimden önce "Kemal Kılıçdaroğlu çekilsin" dediğiniz açıklamalar da var. Yani CHP-İYİ-Memleket-Zafer gibi bir ittifak ve Kemal Bey yerine başka bir aday olsaydı mı kazanılırdı?

Kemal Kılıçdaroğlu'yla da kazanılırdı. Ama Sayın Kılıçdaroğlu'nun çevresindeki bazı insanlar dedi ki "Muharrem İnce'ye falan gerek yok, boş verin. Zaten yüzde 60 ile kazanıyoruz niye ortak edelim?" Şımarıklık böyle bir şeydir.

- Kim demiş bunu Kemal Bey'e?

Altını Masa'dan birisi. Yüzde 1'lik bir partinin genel başkanı ile CHP'li bir yönetici.

- Masada mı konuşmuş bu şekilde yoksa bu genel başkan kimse onun Kemal Bey ile özel görüşmesinde mi?

Masada böyle konuşulduğunu iddia etmiyorum. Ama bunu böyle konuşanlar oldu, biliyorum. Bir cumhurbaşkanı adayının da o zorlu kampanyalar sırasında olayları doğru algılayamayabildiğini biliyorum. Çünkü ben yaşadım.

- Yani Kemal Kılıçdaroğlu'nun da kazanacağını düşünmüş olması doğal ve siz bunu 2018 deneyiminden biliyorsunuz, öyle mi? Siz de kazanacağınızı düşünüyordunuz.

Tabii düşünüyordum. Bir iki hata olmasaydı ben kazanacaktım zaten, yani ikinci tura kalacaktı. Yeterli desteği alamadım partiden.

DEKONT VE KASET KOMPLOSU

- Farkındayım mayıs ayına geri dönmek istemiyorsunuz, cumhurbaşkanı adaylığınızı çektiğiniz o döneme… Aslında burada anlattıklarınızla "çekilmek zorunda bırakıldım" diyorsunuz. Sağlık sorunları da yaşadınız. Hassas konular ama sormazsam görevimi tam yapmış olmayacağım. AKP'li birinden size 10 milyon bağış yapıldığı iddiası mesela sosyal medyada dolaştırıldı. O dönem çok üzüldünüz, değil mi?

Siz üzülmez misiniz? Tabii ki üzülürüm. Bakın şimdi bir dekont koymuşlar sosyal medyaya. 10 milyon dolarlık dekont, üzerinde bir IBAN numarası da var. Bir avukat, bir baro başkanı alıyor bunu paylaşıyor. Avukatsın bir araştırsana o IBANnumarasını, çıkacak mı Muharrem İnce karşına? Baksa görecek sahte olduğunu. Sonra İsrail'deki bir porno sitesinden seks kaseti almışlar, benim yüzümü yapıştırmışlar. Koltuğunun altında bir karış kıl. Ben Müslümanım bir kere, kolumun altında kılla gezmem. Kafamı üzerine yapıştırdıkları adamın kolunda bir de saat var. Bakın olayı anlatayım size.

- Yok ben onu hiç sormadım. Bu tür bir siyaset mühendisliğini külliyen reddediyorum. Seks görüntüsü, videosu vesaire sormam ilkesel olarak.

Tamam anlıyorum ama şunu konuşmamız lazım; medya başlık atıyor "Muharrem İnce'ye kaset komplosu" diye. Bu doğru bir yaklaşım değil. Gerçekte bir kaset olur, o kaseti yayınlarsan o kaset komplosudur. Burada kaset yok! Yani bunların hepsini, bu sahte dekontları, sahte kasetleri, hepsini FETÖ'cüler yaptı ama yayan sadece FETÖ'cüler değil.

- Ben bunların gerçek olanının da olmayanın da siyaseten tartışılmasına ilkesel olarak karşıyım, onu demek istedim. "Yapanla yapmayan bir" demek istemedim. Siz olayı anlatmak isterseniz buyurun lütfen.

Bir milletvekili adayımız, eşim ve ben Antalya'ya gideceğiz. Milletvekili adayımız telaşla beni aradı. Eşimden uzaklaşmamı rica etti. Bir porno haberi olduğunu söyledi ve görüntüyü bana gönderdi. Şöyle bakar bakmaz "bu ben değilim" dedi. "Nereden anladınız?" diye sordu. Birincisi kolunun altındaki kıllardan anladım, ikincisi de saatten. Ben saat takmam. Alyans takmak bile yük gelir bana. Eşim o sorada 20 metre kadar ötedeydi, hemen çağırdım yanıma ve dedim ki; "Bak porno kasetim çıkmış." Baktı ve hemen "Yok, bu sen değilsin" dedi. "Nereden anladın?" dedim. "Bir, saat takmazsın. İki, kolunun altında kıl olmaz" dedi. Ama işte bunu yaydılar.

- Sağlık sorunlarınız o dönemin stresiyle mi baş gösterdi?

Ya tansiyonum fırladı. Yani anama üzüldüm. Benim 80 yaşında anam var ve anamın haberi oldu bu iftiralardan. Anam 80 yaşında torunlarının fotoğraflarını görmek için akıllı telefon kullanmayı öğrendi, sosyal medya öğrendi. E tabii bunları gördü, "Oğlum sana neler diyorlar" dedi. Ona çok üzüldüm. Gelinimden utandım. Tamam, bir suçum yok, bir günahım yok. Ama o gencecik kadının bunları görmesi, duyması… "Kızım bak eşim önemli değil çünkü o bu tür şeyleri kaldırır, yani o iftira olduğunu biliyor zaten. Sen de üzülme" dedim. Eşim Muharrem İnce'nin eşi yıllardır alışkın bu tür şeylere. Ama diğer iki kadın için çok üzüldüm; anama ve gelinime.

- Çok çok geçmiş olsun size de, ailenize de. Adaylık yarışından çekildikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan sizi telefonla aramış ve "geçmiş olsun" demişti. Kemal Bey de aramıştı. Erdoğan o telefondan sonra çıktığı bir canlı yayında şu sözleri söylemişti: "Kendisine her türlü yardıma hazır olduğumuzu söyledik. Devlet olarak yapmamız gereken Adalet Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı noktasında bunların yapılabileceği zaten bulunduğumuz makamın görevi." Soruşturma sonuçlandı mı, sizi tatmin edecek bir sonuca ulaşıldı mı?

Cumhurbaşkanı aradı ve geçmiş olsun dedi. Rahatsızlandığımı duyunca Kemal Bey de aradı. O zaman da bunları açıkladım, kendilerine teşekkür ederim. Soruşturmalar açıldı bazı tedbirler alındı, tam olarak beklediğimiz neticenin alındığını söyleyemem. Ama yargıya güvenmekten başka da çarem yok. Sayın Cumhurbaşkanı aradığında kendisine söylemiştim;

"Ben bu ülkede 100 bin imzayı toplamış bir Cumhurbaşkanı adayıyım, benim şerefim, namusum bu ülkeyi yönetenlere yani size ait." O da konuyu takip edeceğini söyledi. Henüz net alınmış bir şey yok.

'RAKİBİM ÖZDAĞ DEĞİL ERDOĞAN'

Erdoğan: Siyasette yumuşama dönemi Erdoğan: Siyasette yumuşama dönemi

- Söylemlerinize dikkatli bakılınca size en yakın gördüğüm siyasetçi -ton farklarınız olsa da- aslında Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ. O sığınmacılar meselesinde çok daha radikal bir tavır öneriyor ve ülkücü geleneğin milliyetçilik konseptinden devam ediyor ancak ikiniz de en çok Atatürkçülük ve laiklik üzerinden CHP'nin küskünlerine hitap ediyorsunuz sanki. En büyük rakibiniz Ümit Özdağ mı?

Hayır canım, benim en büyük rakibim Tayyip Erdoğan. Neden Ümit Özdağ olsun? Ben -cumhurbaşkanı olmak istiyorum.

- Siz hâlâ cumhurbaşkanı olmak istiyorsunuz, yine deneyeceksiniz yani...

Evet, ben bu ülkeyi yöneteceğim. Ben bu ülke için dört şey yapacağım. Bir, bu ülkenin tarımını ayağa kaldırarak bu ülkenin çocuklarına et yedireceğim, süt içeceğim. En ucuz eti yedireceğim, en ucuz sütü içireceğim. İki, bu çocuklara laik, bilimsel, nitelikli bir eğitim vereceğim. Bu ülkenin çocuklarını iyi okullarda okutacağız. Üç, bu ülkenin çocuklarını tarikat yurtlarına muhtaç etmeyeceğiz. Çocukların dans etmesini, eğlenmesini sağlayacağız. Dört, bu çocuklara iş bulacağız. Benim bu ülkeyle ilgili hayallerim var. Her gece yatağa yattığımda hayal kuruyorum. Ben güneş pilleri üzerine çalışacak çocukları yurt dışına göndereceğim. Makine mühendisliği için yurtdışına göndereceğim, yüksek lisansa, doktoraya göndereceğim. Onları gönderirken yapacağım konuşmaların hayalini kuruyorum gece yatağımda. Diyeceğim ki; "Korkma, Türkiye Cumhuriyeti arkanda, paradan yana sıkıntın olmayacak ama bir şartım var. Memlekete geri dönüp mesleğini iyi yapacaksın, memleketin kalkınması için çalışacaksın. Benim cumhurbaşkanlığıyla ilgili kurduğum en büyük hayal gençlerle çocuklarla ilgili yani. Tarikat yurtlarını def etmek ve o çocuklara bir gelecek vermek, benim hayalim bu. Ve hepsini teker teker böyle konuşmalar yaparak yurtdışına göndereceğim.