CiddiGazete- Yazar Yağmur Atsız, Almanya'nın Köln şehrinde 83 yaşında öldü. Yağmur Atsız, geçirdiği beyin ameliyatı sonrası rahatsızlığı nedeniyle uzun süre önce yazılarına son vermişti.

2014 yılına kadar AKP'ye yakın Star Gazetesi'nde yazan Yağmur Atsız'ın yıldızı ülkücülerle barışmadı. Yağmur Atsız, Star Gazetesi'nde AKP güzellemeleri yaptığı dönemde, ülkücülerle sık sık karşı karşıya geldi.

Hüseyin Nihal Atsız'ın oğlu olan Yağmur Atsız, "Irkçılığı reddediyorum. İnsanların soylarıyla soplarıyla ilgilenmem" demişti.

Yağmur Atsız'ın ölüm haberini Kanada'da yaşayan kardeşi Buğra Atsız duyurdu.

Buğra Atsız paylaşımında şu ifadelere yer verdi: "Saat 05.30'da ağabeyim Yağmur Atsız'ın, Almanya'nın Köln şehrinde sabahın erken saatlerinde vefat ettiği haberini aldım. Bir Atsız daha zamanın ötesine kaydı."

"BABAM KAFATASÇI DEĞİLDİ, KATI MİLLİYETÇİ FİKİRLERİNE KATILMADIM"

Yağmur Atsız, babasıyla ilgili "Nihal Atsız'ın ırkçı olduğunu kabul ediyor musunuz? Kafatasçı mıydı?" sorusuna şu cevabı vermişti:

Babamın ırkçılığı konusunda bir şey söylemiyorum. Ama kafatasçı değildi. Onun kafatasçı olduğunu iddia edenler, benim yazımdan yola çıktıklarını söylüyorlar. Ben ironik olarak, "Evet, Atsız kafatasçıydı. Herkesin kafatasını ölçer, hatta rapor yazardı" dedikten sonra, işin aslını anlatıyorum. Irkçı temayülleri olmakla birlikte kafatası ölçmek, kan tahlili yapmak gibi şeylerden katiyyen hoşlanmazdı, gülünç bulurdu. Hatta dalga geçmek için hafsala denen aletle insanların kafatasını ölçmeye başladı. Bunu da ciddiye alanlar oldu. Yazımın sadece bir bölümünü alınca, ciddiymiş gibi oluyor. Irkçılık başka, kafatasçılık başka. Yoksa ben, Atsız'ın katı milliyetçi fikirlerine katılmadığımı yazdım.

"GÖRÜŞLERİME UYMAYAN BİR MİLLİYETÇİLİK ANLAYIŞI"

"Babanızdan bu kadar farklı görüşlere sahip olmanızı neye bağlıyorsunuz?" sorusuna ise Yağmur Atsız şöyle cevap vermişti:

"Bir kere ırkçılığı reddediyorum. İnsanların soylarıyla soplarıyla ilgilenmem. Babam Nihal Atsız, Ziya Gökalp milliyetçiliğinin varisiydi, görüşlerime uymayan bir milliyetçilik anlayışına sahipti. O ekol bizi Orta Asya'ya bağlıyor. Ben, aidiyetimizi Osmanlı-Selçuklu medeniyetine bağlayan Yahya Kemal ekolüne mensup addederim kendimi."

Yağmur Atsız, 29 Şubat 2012 tarihinde Star Gazetesi'nde "Ben Ermeniyim!" başlıklı bir yazı kaleme almıştı. İşte o yazı:

Ben nerede bir liste görsem hemen kendi adım da var mı diye bakarım. Meselâ tutuklanacaklar listesi, forsa olarak kadırgalara yollanacaklar listesi, din ve devlet düşmanları listesi, milletin gözbebekleri listesi etc, etc...

Dün gazetelerde "Türkiye’nin En Zenginleri Listesi"ni görünce de hemen telâşla açıp kendi adımı aradım, yokdu.

Aslında bana bunu haber vermek için liste hazırlanmasına da gerek de yokdu ama anlaşılan genç muhâbir arkadaşlar biraz işgüzarlık etmişler, neyse...

Öte yandan bu liste meselesi yine de üzerinde durulmaya değer bir alan.

Liste deyip de geçemiyorsunuz zîrâ, muhtelif türleri var. Meselâ çarşaf liste, yedek liste yâhut kara liste gibi...

Herhangi bir listeye dâhil olmak o kişiye belirli bir ayrıcalık kazandırıyor genellikle.

Ama olmamak da...

Söz timsâli İstiklâl Caddesi'nde Taksim'e doğru yürürken Fransız Başkonsolosluğu hizâsında rastladığınız bir tanıdık "Hayrola, Hükûmet'i tel'în telgrafını imzâlayanlar listesinde senin adını göremedim?" derse bir anda özel bir statü kazanmış oluyorsunuz.

Listede yoksunuz!

Bu durumda yapabileceğiniz iki şey var:

Ya diyeceksiniz ki ben o telgrafı imzâlamadım, çünki Hükûmet’in icraatinden memnûnum, ve belirli bâzı Beyoğlu barlarında görmezlikden gelinmeye ve hattâ size rakı servisi yapılmamasına rızânızı beyân etmiş olacaksınız. Çünki bu çevrelerde prensip olarak "hükûmet"e, ama hangisi olursa olsun her hükûmete karşı olmamak bir tür yüz kızartıcı suç özelliği taşır. Ya da, yâhû, beni kimse adam yerine koyup da imzâ istemedi ki vereyim, şeklinde bir cevabla yine birinci şıkdaki sonuca başka yoldan varacaksınız.

Demek istediğim bu liste mevzuu Türk entellektüel hayâtında husûsî ehemmiyeti, hâizdir.

Bu girizgâhdan sonra esas mârûzâtımı okuyucularımın dikkat-i âliyelerine arzetmek istiyorum:

Artık bilmem doğru bilmem yalan, Allâhü a'lem, bir iki gündür bâzı vatanperver mehâfilde, yâni yurdsever çevrelerde, bir liste elden ele dolaşmaya başlamış.

Vali Davut Gül basından özür diledi Vali Davut Gül basından özür diledi

Bu listede, "Ermeniler" yer alıyormuş. Yâni "kavmen" Ermeni olanlar değil, "siyâseten" Ermeni sınıfına sokulanlar. Hani şu "Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz Piçsiniz!" sloganıyla kendilerine "asîlâne" bir tarzda kimlikleri hatırlatılan tâife.

Bu liste henüz elime geçmediği, zâten anlaşılan henüz nihâî şeklini de almadığı için orada adım var mı yâhut olacak mı bilmiyorum.

Ancak bu iki kavram konusunda yine de mülâhazamı belirtmeden edemeyeceğim:

Taksim'de Hocalı Katliâmı'nı yâhut Soykırımını anmak üzere toplanan kalabalık "piç" kelimesini aşağılama bağlamında kullandığına nazaran, isim vermeyelim, milliyetçilikleri ve muhâfazakârlıkları müseccel bâzı tanınmış yazarlar son birkaç gündür meseleyi biraz da Ermeniler nokta-i nazarından değerlendirilmeli tezini savununca onların "statüsü" acabâ ne oluyor bu canlı türünün nazarında?

İkincisi, eğer "senin" katliâmın "benim" katliâmım şeklinde bir ayrım yapmamak, dünyâdaki en "ayıb" şeylerden biri olduğunu kabûl etdikleri "Ermenilik" ise BEN DE ERMENİYİM, hem de sapına kadar ÖZBEÖZ ERMENİYİM!

Var mı bir diyeceğiniz, a odun kafalılar?