CiddiGazete

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Merkez Yönetim Kurulu (MYK) üyesi İbrahim Çiftçi, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile eski Başbakan Ahmet Davutoğlu arasındaki Şehir Üniversitesi tartışmasına dahil oldu.

Çiftçi sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

“Şecaat arz eden Merd-i Kıpti kendisini ortaya koymaya başladı. Bugünün hasımları, dünün ihanet ortakları kirli çamaşırlarını dökerken kendilerini de göstermeye başladılar. Görebilenlere!

Serok Ahmet'i sahtekarlığın merkezine koyan RTE kendi yediği hurmaları da ifşa etmek mecburiyetinde kaldı. Cumhurbaşkanlığı Mazbatasını geciktirip AKP Genel Başkanlığına A. Davutoğlu'nu seçtirirken bu hukuksuzluğun temelini kendisi atmadı mı?

ERDOĞAN NE DEMİŞTİ?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Şehir Üniversitesi hakkında şunları söylemişti:

"Son zamanlarda İstanbul'da bir Şehir Üniversitesi meselesi ortaya çıkardılar ve bu Şehir Üniversitesi meselesinin özellikle bir siyasi ayağında bizim olduğumuz, bir diğer ayağında malum zatın (Ahmet Davutoğlu) olduğunu söylüyorlar. Her şeyden önce Şehir Üniversitesi'nin tahsisini başbakanlığım döneminde yapan benim. Tahsisini yapan ben olduğuma göre, daha sonra malum zat başbakan olunca bu tahsisi Şehir Üniversitesi'ne mülkiyet devrine dönüştürmüştür. Türkiye'de hiçbir üniversiteye tapu devriyle mülkiyet devri olmamıştır. Bunlar dürüstlüğü kimseye bırakmıyor değil mi? Öksüz yetimin hakkını kalkıp kurdukları üniversiteye tapu devri yapmak suretiyle Özelleştirme Yüksek Kurulu'nun Başkanı sıfatıyla bunu sağlıyor. Peki bu nasıl doğruluk? Peki yanında kim var? Sayın Babacan var. Onun da imzası var bu işin altında. Başka kim var? Mehmet Şimşek var. O zaman Ulaştırma Bakanı olarak Feridun Bilgin var.

Hani bunlar dürüsttü ya? Dürüstlüğü bunlar kimseye bırakmıyordu. Ben bunları niye anlatıyorum? Kimin ne olduğunu yaptıklarıyla öğrenin diye. Ve bunlar Halkbank'ı da dolandırmaya çalışıyorlar. Halkbank'tan bunlar kredi talebinde bulunuyor. Halkbank bunlara ciddi bir kredi veriyor. Fakat ödeme planlarında maalesef bunlar, ödemelerini yapmıyorlar. Bunlar ödemelerini yapmayınca Halkbank da bunları uyarıyor. Kardeşlerim, Halkbank'a olan borçları 417 milyon noktasında. Şimdi, yapılandıralım diyorlar. Yapılandıralım derken, neyi nasıl yapılandıracaksın? Yaptıkları kampanya şu, spor kulüplerinin borçları yapılandırılıyor da Şehir Üniversitesi'nin borçları niye yapılandırılmıyor? Ya sen Halbank'a teminat bile vermedin. Banka senin neyine el koyacak? Maltepe'de TEKEL’e ait olan yer, zamanında benim tahsis ettiğim yeri mi bankaya teminat göstereceksin? Bunu da geç, bir başka dalavere daha yapıyorlar. 'Alacağımız öğrencilerin yapacakları ödemeye ipotek koyun.' Ya sen zaten mevcut kotanı doldurmamışsın. Kotanı doldurmadan nasıl böyle bir teminat veriyorsun?

Halef selef olduğumuz cumhurbaşkanı (Abdullah Gül) aradı, ‘Siz bunu arzu ederseniz halledersiniz’ dedi. Kendisine temenni ederdim ki siz benim yerimde olun. Biz bankaların geçmişte nasıl iflas ettiğini biliyoruz. Çok şükür 17 yıldır hiçbir banka kasayı boşaltmadı, biz de kasayı boşaltamayız."

AHMET DAVUTOĞLU NE DEMİŞTİ?

Eski Başbakan ve yeni parti kurma hazırlığında olan Ahmet Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Şehir Üniversitesi ile ilgili açıklamasına şu cevabı vermişti:

"2003’ten 2016’ya kadar çeşitli konumlarda ve üst düzeyde birlikte çalıştığımız Sn. Cumhurbaşkanının, şahsım ve Başbakanlık yaptığım dönemde Hükümetimde birlikte görev yapmaktan onur duyduğum bazı bakan arkadaşlarım hakkında en temel nezaket kurallarına bile uymayan, bu yüksek makama yakışmayan bir üslup ile dile getirdiği ağır ithamlara cevap vermek mecburiyeti doğmuştur. Bilinmelidir ki bu, şahsi bir mesele değil bir devlet ahlakı meselesidir.

Bir süredir İstanbul Şehir Üniversitesi hakkında yürütülen haksız kampanyanın, garezle bir eğitim kurumuna yapılan saldırıların ulaştığı aşama ibretlik bir hale gelmiştir. Her şeyden önce üniversite ile ilgili böyle bir kararın bir siyasi partinin Merkez Karar ve Yönetim Kurulunda alınmış olması hem üniversiteye yönelen husumetin altında yatan gerçek niyeti hem devlet düzenimizin gelmiş olduğu durumu bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Aileleriyle birlikte 7000 öğrenciyi mağdur etme pahasına sergilenen bu öfkeye neyin sebep olduğunu, kimin nereye savrulduğunu, kamu kaynaklarının hangi amaçlarla nasıl kullanıldığını, ekonomik servet oluşturma bakımından kimlerin nasıl statü değiştirdiklerini milletimiz çok iyi bilmektedir.

Başbakanlığım süresince yaptığım uygulamalar konusunda şahsıma yöneltilen tek ithamın, hiç bir şahsi hakkımın ve çıkarımın olmadığı, kızıma, oğluma, damadıma, gelinime bırakmayacağım bir eğitim kurumuna arazi devri olmasından sadece onur duyarım. Sayın Cumhurbaşkanının Başbakanlığı döneminde çıkan 4046 sayılı yasaya istinaden gerçekleşen bu devir ile bahsekonu arazinin rant alanı haline dönüşmesi engellenmiş ve kamuya ait olan bu değerli arazinin doğal ortamı korunarak yine kamunun hizmetinde kalması sağlanmıştır.

Bir arazinin üniversiteye tahsis edilmesi ile devredilmesi arasındaki tek fark zaten rayicin altında belirlenen bir yıllık kira bedelinden ibarettir. Devir işlemi tahsis bedellerinden kaçınmak ya da kamu arazisini mülk edinmek için değil, Danıştayın tahsis işlemini iptal etmesinden sonra yukarıda zikredilen yasa uygun olarak zorunlu olarak yapılmıştır. Devri yapılan arazinin eğitim dışında kullanılması zaten mümkün değildir ve üniversite amacının dışına çıkmamıştır.

Bu süreç içinde farklı kesimlerden herkesin de kabul ettiği gibi Şehir Üniversitesi bir üniversite geleneğinin oluşumu açısından kısa sayılacak bir sürede bu ülkenin iftihar kaynağı olmuştur. Bugün hangi haksızlıklar yapılırsa yapılsın, bunlar da geçecek ve Şehir Üniversitesi de onun düşünce özgürlüğüne dayalı idealleri de yaşamaya devam edecektir. Üniversiteyi üniversite yapan araziler ve binalar değil bilim insanları ve öğrencilerin oluşturduğu sosyal iklimdir. Her gördüğü araziye dolar hesabı ile değer biçenler bunu anlayamazlar.

En temel nezaket kurallarına dahi uymayan bu üsluba rağmen Halk Bankası konusunda açılan tartışmayı anlamlı buluyorum. Bugün bir milat olmalıdır. Çağrım açıktır: Madem ki bu ülkeye hizmetten gayrı hiç bir hedef gütmemiş ve bütün bir ömrünü buna adamış bir başbakana ‘dolandırıcılık' iftirasında bulunulmuştur, o zaman şu anda görev yapanlar da dahil olmak üzere yaşayan bütün Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, kamu bankalarının bağlı olduğu bakanlar ve özelleştirme yüksek kurulunda görev yapmış yetkililerin ve onların birinci ve ikinci derece hısımlarının ve akrabalarının mal varlıklarını ve bu varlıklardaki değişimi, bu kişilerin siyasete girdikleri/devlet görevi üstlendikleri günden bugüne kadar araştırmak ve soruşturmak üzere TBMM'nde gerekli komisyonlar oluşturulmalı ve Sayın Cumhurbaşkanı'nın ifade ettiği vechile yetimlerin hakları son kuruşuna kadar korunmalıdır. Ben şahsım adına artık üyesi olmadığım yüce TBMM'ne hesap vermekten bir an bile imtina etmem.

Ayrıca bu komisyonlarda kamu bankalarının, Şehir Üniversitesi de dahil olmak üzere hangi vakıflara ve şirketlere nasıl kredi verdikleri, hangi şirketlerin borçlarının yapılandırıldığı, kimlerin hangi yöntemlerle kurtarıldığı, kimlerin ise batmasına seyirci kalındığı şeffaf bir şekilde ortaya konmalıdır.

Bu araştırma ve soruşturma neticesinde objektif hukuki kriterlerle izah edilemeyen varlıklar ve kaynaklar Hazineye intikal ettirilerek bir ‘yetim ve yoksul' fonu oluşturulmalı ve bu fon yetimlere, öksüzlere, şehit yakınlarına, gazilere ve sayıları her geçen gün artan işsizlere dağıtılmalıdır.

Böylesi bir sürecin işletilmesi her zaman samimi bir şekilde savunduğum şeffaflık ilkesinin de hayata geçirilmesini sağlayacaktır. Telaşa mahal yoktur ve hiç kimse tereddüt etmemelidir. Yaşanan bütün bu süreçler, ne kadar üzücü olursa olsun, gerçek hukuk devletinin, demokratik hakların ve özgürlüklerin, adaletin ve şeffaflığın egemen olacağı günlerin habercisidir."