CiddiGazete- İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener canlı yayında Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş'ın sorularını cevapladı.

Akşener’in açıklamaları şöyle:

PARTİLER ARASI GÖRÜŞMELER

“Beğenmedikleri 'eski Türkiye'de liderlerin Türkiye adına yaptıkları, bir araya gelip liderler arası istişare edelerdi. Sayın Çiller başbakanlığı döneminde Avrupa Birliği (AB) ile bir toplantıya gideceği zaman diğer liderler ile mutlaka görüşürdü. Sayın Erdoğan maalesef Türkiye'deki siyasi istişare kültürünü ortadan kaldırdı.

2017 referandumunda muhalefet 'Hayır'a çok sert çalıştı. O zaman İyi Parti yok ama İyi Parti'yi kuranların tamamı ‘Hayır'a çalıştı. Doğal olarak bir düzlemde buluşuldu ve seçim geldi, Millet İttifakı kuruldu. Biz kendi aramızdaki istişareleri devam ettirdik. DEVA ve Gelecek Partisi kurulunca onlar da muhalefet takımında yer aldıkları için onlarla da istişareler sürüyor

ERDOĞAN’IN SAADET ZİYARETİ

Sayın Erdoğan'ın yaptığı istişare işi ilginç. Erdoğan sistemin tepe taklak gittiğini görünce Cumhur İttifakı'nı genişletmek amaçlı ziyaretlere başladı. Ben o istişare kültürünün Türkiye'ye çok faydası olacağını düşündüğüm için 'Memleket Masası' teklifini önermiştim. Küçük ortak Sayın Bahçeli, minik ortak ise Sayın Perinçek, onlar çok çirkin ve pis dille suçladılar.

Her ne kadar ‘gömlek’ çıkmış olsa da Milli Görüş çok uzun erimli bir gelenek. 'Adil düzen' diye bir kavramın ilk defa onların dili ile ortaya konulmuş. Türkiye'yi belli noktalarda değiştirmek, dönüştürmek iddiasıyla yola çıkmış aynı zamanda seküler devletle, seküler devleti alkışlayanlarla dindar insanların yan yana gelip barışmasını da sağlamaya yönelik yolculuk bu. Bunu akademik bir gözle söylüyorum. Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının yolculuğu ise daha pragmatist zaman zaman oportünist bir yolculuk.

Sizi beğenmediğini ifade eden, en küçük eleştiride bulunan dünkü dostlarınızı ve Saadet Partisi'nde kalmış size yol gösterenleri çok çirkin bir dille suçladınız. Erdoğan'ı ve Refah Partisini koruduğumuz için tazminat ödedik Doğruyol Partisi'nin Genel Başkan Yardımcısı üç kişi. En küçük eleştiride ‘vatan haini, terörist’ olduk. Bugün gelinen noktada bu dil Sayın Erdoğan'ı ve iktidarını bitiyor. O yüzden Sayın (Oğuzhan) Asiltürk üzerinden bir özür ve sistemin içine alma harekatı bu. O kibir, üstten bakma Saadet Partisi'nde kalan mensuplarına uygulandı ve bugün Sayın Asiltürk'ün evine gidip ‘abim’ demek tepetaklak gitmeye karşı alınan bir önlem.

CUMHUR İTTİFAKI

Ben Cumhur İttifakı'nı bir radyoya benzetiyorum. O radyonun makine kısmı AK Parti ve Sayın Erdoğan. Bir düğme de Bahçeli'nin, bir düğme de Perinçek'in elinde. İç politikadaki düğme Sayın Bahçeli'nin eli, dış politikanın sahibi de Sayın Perinçek'in eli. Ankara'da AK Parti'nin üç dönem milletvekilliğini yapmış Sayın Selçuk Özdağ öldürmek amaçlı dövüldü. Orhan Uğuroğlu, Afşin Hatipoğlu gibi iki gazeteci dövüldü. Ondan önce Sayın Kılıçdaroğlu'nu linç etmeye çalıştılar. Bütün bunlara baktığınız zaman ben Sayın Erdoğan'ın bu işleri kınayamadığını gördüm.

UYGUR TÜRKLERİ

‘Cinping Perinçek'ten bahsediyorum. Biz Uygur Türkleri konusunda, kadınlara yapılan tecavüzler konusunda çok hassasız. Türkiye’nin çok önemli bir bölümü de hassas. Davos’ta Sayın Erdoğan ve İsrail Cumhurbaşkanı Perez, Filistin üzerinden ‘ona minute’ yaptı, biz de hep beraber alkışladık. Filistin’in yanında durmak doğru bir tavır. Şimdi geldik Kahire’nin orta yerinde Erdoğan, şehit Rabia’nın sesini duydu, onu da alkışladık ama biz ailesi mezalime uğramış Uygur Türkü kızımızı kürsüye çıkardık.

Bu kızımızı ne Bahçeli ne de Erdoğan duymadı. Bu kızımız müslüman, bu kızımız Türk. Bu kızımızın ailesi kamplarda, bu kızımızın yaşıtları Çinli erkekler tarafından tecavüze uğruyor. Uygurları yok farz eden bir Cumhur İttifakı. Bu kızımızı PKK'lı, DAEŞ militanı, FETÖ'cü yapan bir Cinping Perinçek. Böyle bir şey olabilir mi? Rabia'yı, Filistin'i duyan Erdoğan bu kızı duymuyor. Dolayısıyla bu iki düğme Milli Görüş’ten gelen seçmenin vicdanını kanatıyor.

Sayın Perinçek'in bir beyanı var. ‘Hem MHP, hem AK Parti, Vatan Partisi'nin Çin, Amerika, Rusya, AB konusunda görüşlerine gelmiştir. Onun ortaya koyduğu stratejisine gelmektedir’ anlamı çıkıyor. Uygurlu kızımıza dair tek bir kelamın edilmemesi ile Sayın Perinçek'in demek ki doğru söylediği anlamı çıkıyor. Sistemin başında genel başkan olan kişi, bu iddiaya cevap vermek zorunda. Sayın Kılıçdaroğlu’na geçmiş olsun denilmeyen bir durum var.

SÜLEYMAN SOYLU, ABDULHAMİT GÜL

Daha vahimi söyleyeyim. Annesine hakaret edilmiş İçişleri Bakanı tweet üzerinden ‘Batsın bu dünya’ diyor ‘Müslüm Baba’ gibi. Ben de ilave edeyim, ‘Dünyayı yakarsa garipler yakar sayın Soylu.’

Yani anlaşılıyor ki AK Parti’nin bünyesinde reform yapılması, AB ve Amerika ile ilişkilerin düzeltilmesini isteyen insanlar var. Bunlardan birinin Sayın Erdoğan olduğunu düşünüyorum ben. Bunlara karşı çıkanlar da var ama asıl vahim olanı şu; biri Adalet Bakanı, diğerİ İçişleri Bakanı… Telefon açıp konuşamıyorlar, bakanlar kurulunda konuşamıyorlar, tweet üzerinden konuşuyorlar. Cıvıklık, ciddiyetsizlik bu. Böyle bir devlet yönetimi olmaz. Siz aynı hükümetin bakanlarısınız.

Ben Süleyman Soylu’nun babasını da bilirim, annesini de görmüşlüğüm var. Yapılan elbette yanlıştır, bu çirkinliklerin önüne geçmek gerekir. Ancak bu çirkinliklerin önüne geçecek kişilerde biri de Süleyman Soylu’dur.

‘KADINLARA SÖVMEK MODA OLDU’

Bu iktidar zamanında kadınlara sövmek moda oldu. En son noktada Sayın Erdoğan’ın kızına da yapıldı. Türkiye’de ailenizden biri politika yapılıyorsa, bu küfrü, bu iğrençliği tadacaksınız. Damadın abisinin bulunduğu televizyonda 2015'te benim kocamı aldattığım söylendi. Söyleyenler de beraat etti. Onun için her ölümlü ailesinden bir kadın üzerinden böyle bir küfür yiyecek Türkiye'de. Bunun önüne geçmesi gerekenler şikâyet edemezler. Bu, o pis dilin getirdiği sonuç. Şununla, bununla suçlarsanız insanı, sürekli daha fazlası gelir, yetmez. Onun için biz İyi Parti olarak makulün peşindeyiz. Esnafın, işsiz gencin sesi olmaya bunun için dikkat ediyoruz.

‘AÇLIK VAR AÇLIK, BU KONUŞULMUYOR’

Şiddete uğrayan kadınlar için tabela açmadan savcı harekete geçmiyor bu ülkede. Burada Rauf Taner’i de analım. Cambaza bakınca esnaf yanıyor. Adapazarı, İzmit’e göre biraz daha canlıdır. Ben Adapazarı’nda sordum, 35 yaşında bir hanım geldi yanıma dedi ki, 1 milyon lira masraf etmiş, bir kafesi var. Pandemi ile beraber kapatılmış, 30 bin lira kira borcu birikmiş. Bu olamaz. Dönmüş, mahkeme olmuş, mahkeme açılmış. 1 milyon liralık ettiği masraf olmuş. Hiçbir yardım alamamış, ‘Elektrik paramı teyzemin kızı, bebeğin mamasını arkadaşım ödüyor’ dedi. ‘Şimdi ben ne yapacağım, intihar mı edeceğim’ dedi. Açlık var açlık, bu konuşulmuyor. Şimdi EYT’liler mesaj yazdı, EYT’lilere herkes söz verdi, yalancılık yaptılar, şimdi onlara cevap veremiyorlar.

‘ÇOLUĞUMA ÇOCUĞUMA VASİYET ETTİM’

Benim Sayın Erdoğan'a, Erdoğan'ın bana, Sayın Erdoğan'ın Sayın Kılıçdaroğlu'na, Sayın Kılıçdaroğlu'nun Sayın Erdoğan'a ne gibi bir düşmanlığı olabilir? O Sayın Erdoğan'ın o dönemin bürokrasisinin vesayetinin politika yapma ihtimali ortadan kalktığında o beğenmediği ‘CeHaPe zihniyeti’ dediği zaman CHP Genel Başkanı Sayın Baykal ona siyasi hayatını uzattı. Demokrasinin gereğini yaptı. Aynı CHP, Sayın Kılıçdaroğlu -bir kere daha huzurunuzda teşekkür ediyorum- İyi Parti'nin seçime girmesini sağladı. Allah ondan razı olsun. 15 milletvekili arkadaşımdan Allah bin kere razı olsun. Ölünceye kadar çoluğuma çocuğuma vasiyet ettim, ailem onlara dua etsin diye. Çünkü demokrasinin yanında durdular.

Sayın Erdoğan'ı kurtaran CHP ve Sayın Baykal. Bizim de seçime girmemizi sağlayan CHP ve Sayın Kılıçdaroğlu. Bu hakkı teslim etmemiz lazım. Kimse kimsenin düşmanı değil. Türkiye'yi makul bir dile çekmemiz için büyük bir gayretimiz var. İnsanlar artık huzur istiyor.

CHP’DEN İSTİFA EDEN 3 MİLLETVEKİLİ

Seçmene cevap vermek zorunda kalacağız hep birlikte. Bu istifa eden arkadaşlarımız da netice itibariyle alacakları tutumlarla seçmene cevap verecekler. Biz de benzer şeyler yaşadık. Partilere ağır şeyler söyleyerek ayrılmalar, seçmenin karşısındaki haklı görme konusunda uzaklaştırır. Muhalif seçmen bekler ki orada mücadeleyi sürdüresiniz.

MHP’DEN AYRILIK SÜRECİ

Biz Milliyetçi Hareket Partisi’nde adaylık sürecinde müthiş çirkinlikler yaşadık. Benim adaylığım sürecinde Sayın Bahçeli'ye yönelik hiç konuşmadım. Hep biz daha iyi iktidar olabileceğimiz, MHP’nin başbakanlık çıkarabileceğini söyledik. Partiyi aşağıya çekecek, lüzumsuz dedikodular üzerinden bir dilimiz olmadı. Sonra bizi attılar, onun mücadelesini verdik. 2017’ye kadar gene bu mücadeleyi sürdürdük. Ardından çok sert bir mücadele ile, orada da bazı riskleri aldık. Sonuçta arkadaşlarımızın talebi ile partiyi kurduk.

İster bizden ister CHP'den kopan arkadaşların tutumları belli olacaktır. Seçmen, genel başkanın tutumunu beğenmediyseniz çıkıp kongrede onun karşısında dürüstçe aday olmanızı ister. ‘Asker delege’ diyorlar, öyle bir sistem mümkün değil. 24 Nisan 2015’ten önce kongresini yapmış bir MHP’nin Aralık’ta kendimi aday olarak ilan edip, 423 imza almış bir şahısım ben. ‘Asker delege’ demek, delegeye hakarettir. Sen o insana, ‘İraden satılmıştır’ diyorsun.

‘KİMSENİN YANINA KÂR KALMIYOR BU İŞLER’

Ben DYP’de de hem muhalif hem ana kanatta yer aldım. Hiçbir zaman delegeye, il başkanına ‘İradesi satılmıştır’ demedim. Köksal Toptan’ın arkasında durduk. 99’daki yarıştan bahsediyorum. Daha sonra 3 milletvekili kaldık. 33 milletvekili ile başlandı daha sonra uygun görmedi arkadaşlar. 300’ye yakın oy aldık ve buna teşekkür ederek gittik sonra, ‘Kongrede bize şunu yaptılar’ demeden, tebrik ettik ve devam ettik. Kongreye dair yola çıktıysanız gerekeni yapacaksınız. Böyle olunca parti çatısı altında mücadele etmeyi ister seçmen. Kendilerine tabii başarılar dilerim. Saray yapar, öbürü yapar, şu yapar. Başka şeyler olur. Ben CHP açısından değil, bizde de bazı hareketlenmeler oldu. DYP’de de sonra seçimler oldu. Hem ANAP hem de DYP gitti. Kimsenin yanına kâr kalmıyor bu işler. Seçmenin istediği parti içinde mücadele. Saygı duyuyorum.

‘CİNPİNG PERİNÇEK' AÇIKLAMASI

Biraz ironi yaptım ancak diğer taraftan bir gerçeği de söylüyorum. Sayın Perinçek sanki Çin Merkez Komitesi Üyesi gibi. Çin muhibbi demek için böyle söyledim.

‘O DEĞİŞİKLİK 15 TEMMUZ'A SEBEP OLDU’

Ben iki şey biliyorum. Esası şu, birincisi Türkiye'de 2010 yılına doğru şu meşhur anayasa hikayesi çıktı. Ben anayasa meselesini çok önemsedim ve bazı bilgilerim de vardı. Önce TBMM'nin katip üyeleri ile görüştüm. Sonra Mehmet Ali Şahin beyefendi ile görüştüm. Bunun yapılmaması gerektiğini söyledim. Bir sivil anayasaya ihtiyaç duyulduğunu, bununla ilgili toplumun tüm kesimlerinin dinlenmesinin gerektiğini söyledim. Bunu daha ilgililerine de taşıdım. Konuştuk. Bana genel olarak, ‘Merak etmeyin, her şey kontrol altında’ denildi. O değişiklik, 15 Temmuz'a sebep oldu. O Anayasa değişikliği, yargının, AYM'nin, HSK'nın o gün cemaat bugün FETÖ dediğimiz beylere teslim edilmenin yolunu açtı. O gün yapılan iş 15 Temmuz'u getirdi ve bu devlet milleti köprüden, sokaktan topladı.

Bir konu ile ilgili Sayın Erdoğan ile görüşmeye gitmiştim ben. O zaman da İlker Başbuğ ifadeye davet edilmişti. Orada da bir sohbet geçmişti. Şimdi bütün bunlar oldu gitti. 17-25 Aralık geldi ve birden Sayın Erdoğan aydınlandı, yol su elektrik olarak geldi. Sonra hayatı 2013 öncesi ve sonrası olarak bağladılar siyasette. ‘Milletim, Allahım beni affetsin’ dedi, sorgulamadan kabul edildi. Siz bir devlet yönetiyorsunuz, kimse ile istişare etmezseniz, size anlatılanlara, ‘Doğru bir yanı var mıdır’ demezseniz önüne gelen sizi aldatır, çarpar ve özür dileye dileye gezersiniz. Türkiye'deki problem şu ki bu hataların faturası ödenmiyor.

BİNALİ YILDIRIM'IN 'ERGENEKON' ÇIKIŞI

Anlaşılıyor ki hâlâ düşman kırmızı kuvvetler mevcut. Sayın Binali Yıldırım eğer düğmenin bir eli kastediyorsa bunu açık açık söylemesi lazım. Yine onun üzerinden topu atıp, güvenlik bürokrasisi mi hedeftir? Bunu söyleyecekseniz yoksa Perinçek'in eli olduğunu düğme midir? Bülent Arınç'ı hatırlayın güzel güzel konuştu, gitti özürler diledi. Kendisine hakaretler edildi. Erdoğan'ın bilgisi olmadan o konuşmalar yapabilir mi? Herkes elinden geleni gösterebilir, elinden gelen kötülüğü de yapmaktan kaçınmasınlar ama ben burada kendi içlerinde mesajlaştıklarını düşünüyorum. İttifak'ın kendi içlerine 'mesaj' gönderiyorlar. Perinçek övünerek Ergenekon'dan hapis yattığını söylüyor ya... Ben Binali beyi çok ciddiye alırım. Çünkü uzunca bir süre başbakanlık, hiç bitmeyen bir bakanlık yaptı.

Türkiye'de siyasetçiler, muhalefet ezelden beri saldırıya uğrar ama ilk defa bir siyasi partinin genel başkanı bunları alkışladı. Daha büyük ortak, en büyük ortak ise suskun. Binali Yıldırım'ı rastgele dinleyebilir miyiz? Devletin her alanında çalışmış bir siyasetçi. Bütün bunların üzerine başbakanlık yapmak. Sayın Erdoğan'ı ben ciddiye alıyorum. Uzun bir süre başbakanlık yaptı, cumhurbaşkanlığı yapıyor şimdi. Niye sayın Erdoğan Z kuşağına, ‘Onlar hiçbir şey bilmez’, esnaf için ise ‘Kapanan dükkan yok’ dedi. Bu bilgiye sahip olması gereken şahıs bunları niye diyor? O saray işte, saray ayrı bir dünya yaratır.

PARTİLİ CUMHURBAŞKANLIĞI VE ‘SARAY KÜLTÜRÜ’

‘İktidar partisinin genel başkan yardımcısına bir saray müdürü gelip fırça atabiliyor’ diyorlar Ankara'da. Partili cumhurbaşkanının ve ‘saray kültürü’nün getirdiği bir sonuç. Sayın Erdoğan ne yapardı? Parti kongrelerine giderdi. Şimdi Saray'daki çalışma odasından ikamet ettiği Saray’ın bir başka bölümüne gidiyor. Sokaktan, hayattan kopuk.

‘ERDOĞAN BİLMİYOR ÇÜNKÜ...’

Deprem bölgesine gidiyorsunuz. Evi yapamamışsınız, insanlar hâlâ zorda, üstüne bir de pandemi gelmiş. Siz kafalarına kafalarına ‘keyif çayı’ atıyorsunuz. Malatya'da ben şoka girdim. Birisi dedi ki ‘Geçinemiyoruz.’ Sayın Erdoğan bir siyasetçi olarak değil bu ülkenin sahibi olarak adamı sağlam bir azarladı, ‘keyif çayını’ da attı. ‘Keyif çayı’nı demleyecek insanların ruh halini bilmiyor. Dünün Erdoğan'ı bilirdi onun için 'Milletin Adamı' diyorlardı. Bugünün Erdoğan'ı bilmiyor çünkü Saray'ın Erdoğan'ı. Saraya oturduğu andan itibaren yönetimin gerçeklik duygusu gider. Farklı bir paralel evrendir. Şu anda AK Parti diye bir kavram Sayın Erdoğan'ın önceliği olduğunu düşünmüyorum. Saray sistemini sürdürmek önceliği. Öncelik kendisinin tekrar seçilmesi.

CORONAVİRÜS SALGINI

Partili Cumhurbaşkanlığı’nda ‘uçacaktık’ ama bunun karşılığı kişi başı gelir düştü. Bunu sadece pandemiye bağlayamayız. Ben 20 Ocak 2021’de yola çıktım. O zamana kadar olan bir süre var, zaten insanlar şikayet ediyorlardı. Şunun maliyetinin yükseldiğinden, biz bunları hep duyarak geldik. Pandemi ile beraber iyice derinleşti. Sahayı bildiğimiz için biz bu beylere dedik ki esnaf ve KOBİ’lere kişi başına 10 bin TL verin. Bir sene ödemesiz başlatın, zora düşenlere işletme sermayesi verin. Sigorta paralarını devlet üstlensin. Bir de yoksul ailelere kişi başına 500 lira verin ki harcama yapabilsinler. Elektrik, su parasına kadar söyledik. Bunların hiçbiri olmadı. En son ‘Kapatılan dükkan yok’ diyen Sayın Erdoğan, Mart ayında kredi alan esnaf ödeme yapamadı. Diğer bankalar ile de anlaş, onların da faizini Hazine üstlensin. Bunlar sistemden paralel evrene doğru uçmayı sağlayan işler.

AYM TEPKİSİ

Şimdi çıkıyor sayın Erdoğan hakimlere laf ediyor. Anayasa Mahkemesi (AYM) kararını yerel mahkeme kabul etmiyor Enis Berberoğlu üzerinden. AYM'yi öneri makamı haline getirdi yerel mahkeme. Her şeyi bir şahsın iki dudağı arasına verdiğiniz zaman böyle oluyor.

‘HDP KAPATILSIN’ ÇAĞRISI

Ben Türkiye'de gerçek bir ciddiyetsizlik ve cıvıklık görüyorum. HDP'nin kapatılması ile ilgili mevzu, yöntemi, kanunu, hukuku açık. Hatta AK Parti'nin kapatılmasından sonra onlar tarafından partilerin kapatılmasının zorlaştırıldığı bir süreçten geçtik. Bunların hepsi Meclis'te oldu. Bugünkü şartlara göre bakanlar kurulu kapatabilir, başsavcılık resen müracaat eder, herhangi bir grubu olan parti karar alır, genel başkan gidip şahsen müracaat eder.

Esenyurt HDP'nin İlçe Başkanlığı'na polis baskın yapıyor. Orada Apo’nun posterlerini görüyor. Açılım süreci esnasında Apo’nun mektubunu siz Diyarbakır meydanında okuttunuz. Bugün en çok şaşırdığım şey ise bir takım gazetecimsi, yazarımsı, siyasetimçisiler var. Abdullah Öcalan ile ilgili olarak bizlerin bebek katili demeye devam ettiğimiz o dönem biz faşistlik ile suçlandık. Hepsinin yazıları ortada. O günkü yazılarının arkasında durmaya devam etseler saygı duyarım. Alakası olmayan şahıslar şimdi bayrak, millet, asker. İnanamıyorum ben bu yalancılığa, önce özeleştiri yap kardeşim. O şahıs beni vatan hainliği ile suçluyor inanamıyorum.

Diğer taraftan İçişleri Bakanı'nın attığı tweet bir başka zavallılık. İçişleri Bakanısın, 31 Mart'a gidiliyor, Üsküdar'da ikamet ediyorum o zaman. Üsküdar'a geliyorsun ve Temel bey ile ikimizin Kandil ile evrak imzaladığımızı söylüyorsun. Eğer o kağıdı ben imzaladıysam görevini yapmıyorsun. Hakaret ediyor, iftira ediyor. İspatla diyorsun, ben onu siyaseten söylüyorum hukuki değil diyor ve sonuç itibariyle şaşırıyor arkadaş.

31 Mart'a giderken, Abdullah Öcalan'ın mektubu okundu tamam. Daha enteresan bir şey oldu. Cuma namazı sonrası Sayın Erdoğan, ‘Mehmet'i gönderdim’ dedi. ‘Kardeşi Mehmet'i gönderen benim’ dedi. Bunlar ailecek görüşüyor, şimdi bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Bir orta oyunu dönüyor Türkiye'de anlayabilene aşk olsun.

Sayın Bahçeli HDP’nin kapatılması ile ilgili bir endişesi varsa, hemen MYK’sını toplar. Dolaylı bir ciddiyetsizlik, cıvıklık. Ondan sonra hukuk neye karar verecek, bilinmez bir konu. Şimdi esas mesele şu kimse fark etmiyor, bu ülkede Kürtlere hakaret ediyor. 31 Mart’a giderken, 29 arkadaşımıza PKK’lı iftirası atıldı. Nüfus cüzdanlarının örneği Yeni Şafak gazetesinde yayınlandı. Bu çocukların ikisi Türk kökenli, gerisinin ortak noktası belediye meclis üyesi ve başkan adayları, tamamı Kürt olması. Bu iftirada bulundukları 3 adayımız AK Parti'ye geçtiler ve PKK'lılıkları bitti. Vahim olanı şu, Abdullah Uçar diye bir kardeşimiz Muşlu Kocaeli'nde yaşıyor. Ben Bursa'ya çağırdım onu kamuoyuna konuşma yaptıracağım. ‘Ne söyleyeceksin Abdullah’ dedim. Abla derler bana, dedi ki, ‘Abla diyeceğim ki ben Kürdüm ama PKK'lı değilim. PKK ile nasıl mücadele ettiğimi dünya alem bilir.’ İstemsiz olarak yüksek bir sesle demişim ki amayı kaldır. Getirilen nokta budur 'ama'. Güneydoğu’da Türk devletinin yanında yer almak, milletin birliğini ve bütünlüğünü savunmak çok önemli bir şeydir. Batıdan bakıp konuşmaya benzemez. Korucu olarak o insanları alırsınız, sonra çözüm süreci yaparsanız, orta yerde bırakırsınız. Sonra Valinize, komutanınıza, emniyet müdürüne kafayı çevir kardeşim dersiniz.

‘6.5 MİLYON HDP'YE OY VERMİŞ SEÇMEN VAR’

Gelinen nokta o kadar çirkin ki, gözden kaçan şey 6.5 milyon HDP'ye oy vermiş bir seçmen var. Bu 6 milyon insanın tamamını siz PKK'lı kabul ederseniz siz devlet insanı değilsiniz. Bu ülkeye iyilik edilmiş olmaz. Biz o konuda en partiyiz. Kürtleri hiçbir partinin marabası olarak görmüyoruz. HDP’nin kurumsal olarak yönetenlerin hataları var. PKK ile iletişimleri, araya mesafe koyamamaları var mı var. Bunlarla ilgili konuşmuyoruz. Sayın Bahçeli bütün bunları dert edinmişse gereğini yapmalıdır. AK Parti’nin bakanı sayın Soylu, emniyetin yaptığı baskında Apo posteri çıkmışsa ve bu da yasaksa, bebek katiline dönüşmüşse işler Apo’nun mektubu okutmanın getirdiği bir suç oluyor, onun karşılığını vermiş mi bu arkadaşlar? Türkiye’de derin bir sahtekarlık var. Gelinen, gidilen nokta iyi değil, dolayısıyla suç işlenen bir durum var. Şahsıma 5 senedir açılmış bir dava var, benim ifadem alınmadı. Bütün bunların üstüne, bu bile bir cıvıklık. Bu işi takip eden her kim varsa... Benim dokunulmazlığım yok, nerede yaşıyorum belli. Bunların hepsi FETÖ taktiği. Binali Yıldırım’ın gelip dediği şey, bunların hepsini sulandıran insanlarda derin yaralar açan meseleler.

‘BİZ SAYIN ERDOĞAN İLE AİLECEK GÖRÜŞÜRDÜK’

Biz sayın Erdoğan ile ailecek görüşürdük. Mesela şu soru çok önemli, sayın Erdoğan’ın başı derde düşse, kapısını çalacağı kaç tane dostu kalmıştır. Tamamen insani dertten bahsediyorum. Dün CHP'nin Genel Başkanı demokrasi adına, başbakan olmasını sağlayan kişi onun partisine bu kadar pis bir dille hakaret etmek, Sayın Erdoğan’ın hangi işine yaradı? Yarar mı hayır yaramaz ama ne oluyor ki, Yalçın Doğan beyin bir yazısını okudum. Merkel ayrılırken Almanların tutumu. Ona oy veren, vermeyen insanlar çıkıp alkışlamışlar. Sosyal demokratların doğru önerilerini hayata geçirmiş. O sorunun çözümünde de kendine en ağır muhalefet yapanlarla da çözüm ortaklığı yapmış. 18 yılda Almanya’yı getirdiği nokta, dünyanın en önemli nokta. Sayın Merkel nasıl hatırlanacak, Sayın Erdoğan nasıl hatırlanacak?

Şimdi dünün Abdullah Öcalan'ı bilge lider haline getirenleri, yazanı çizeni edenleri biliyorsunuz. Bugünkü değişim iğrenç. Bu insanların aileleri, dostları, çevresi var nasıl anlatıyorlar bunlar kendilerini. Ben evvel ezelden beri Türk milletçisiyim, dün Abdullah Öcalan sevdalılarının bugünkü Kürt düşmanlığını hayretle izliyorum ben. Şimdi sosyoloji bilmedikleri için şöyle zannediyorlar. Yarın masaya çağırırız, bunlar gelir. Benim asıl derdim o insanlar. Aşağısı ne yapacak?

BERAT ALBAYRAK VE VARLIK FONU

Kayınpeder sebep, damat sonuçtur Türkiye ekonomisinde. Bu Varlık Fonu meselesi acayip bir şey. Biz iktidar söz konusu olduğu zaman ilk iş Hazine'ye devredeceğiz. Aslında AK Parti de dahil olmak üzere Cumhur İttifakı kendi içinde, küçük ve minik ortak ile baktığınız zaman Cumhur İttifakı çok bileşenli bir yapıya dönmüş durumda.

İYİ PARTİ’NİN YOL HARİTASI

Ekonomi anlamında bütün bu sosyal kesimlerin problemlerine dair mikrodan makroya bir çalışmamız var. Bunları zaman zaman paylaşacağız. Bir diğer çalışma ise Parlamenter Sistem'e dönüş ile ilgili. Ona yönelik de çalışıyoruz. Benim ağzımdan lansman yapılacak. Sonra görüşe sunulacak. Bizimki sistem tasarımı. Kamuoyunun, gazetecilerin, akademisyenlerin ve diğer siyasi partilerin görüşüne sunulacak. Bizim ki anayasa değişikliğinden ziyade sistem tasarımı.

İkincisi de geldik 100 günde ne yapacağız? Anlaşılan o ki partili cumhurbaşkanlığı sisteminde de seçime gidilecek. Dolayısı ile ittifaklar zorunlu. İttifak ile gittiğimiz zaman dolay olarak bir niyet metni imzalanacak. Ben kazanacağımıza inanıyorum. Kazandık, Parlamenter Sistem'e dönüş olarak bir takvim var. Biz Cumhur İttifakı gibi et tırnak olmadığımız için ayrı tüzel kişilikleriz. Farklı düşüncelerimizi ortaklaştıracağız doğal olarak.

Kısmen iktidar Cinping Perinçek bir ortak, Bahçeli bir ortak. Soylu ve Abdülhamit Gül birer ortak. Şimdi Binali Yıldırım, damat beyin durumu ne belli değil ancak sonuçta bunlar et tırnak. Hepsi ‘Sayın Cumhurbaşkanımız’ diyor. Bizler ise seçmenin taleplerine göre demokrasinin, şeffaflığın, liyakatin güçlendirilmesine yönelik hareket ediyoruz. İş birliği bizimki. 24 Haziran’dan 31 Mart’a giderken ittifak yapıldı, durduk. Daha sonra Saadet ve Demokrat parti ayrı aday çıkardı biz Cumhuriyet Halk Partisi ile beraber gittik. O ittifak ile İstanbul'u, Ankara'yı, Adana'yı kazandık. Buradaki belediyelerin çalışması ile ilgili ortak sorumluluklarımız var bizim. Onların kafalarına çekiç indiriyorlar, o eli hem benim hem Sayın Kılıçdaroğlu'nun tutmak gibi bir sorumluluğu var.

ERKEN SEÇİM AÇIKLAMASI

Haziran'da seçim bekliyorum. Benimki bir analiz. Nisan'da bunun kararının alınması gerekebilir. Oturulacak bir sistem kurulacak. Bugünün şartlarında ittifaksız seçime girmek görülmüyor.

ÜÇÜNCÜ BİR İTTİFAK

Ben sanmıyorum. İki şey oluyor, dürüst olarak konuşalım şimdi. Sureti haktan görünüp, muhalefet partilerini tanzim etmeye çalışan, muhalefetin kanaat önderi gibi kendini konumlandıran insanlar var. Şimdi bir arkadaşımız gelip bana dedi ki, ‘Sakın parti bünyesinden ayrı, bir ittifakla gitmeye aldanmayasın.’ Şimdi o ilgili arkadaşın, partimizin tek başına girmesini iddia etiğini görüyoruz.

‘Erken seçim niye istemiyorsunuz’ dediler, ‘Tamam istiyoruz’ dedik. Hurra bir yöneldiler bize. ‘Sayın Erdoğan'ın işine yarar’ dediler. Biz kendimizi ona göre ayarlayacaksak politika yapmayalım. Vatandaşımızın sesi olmak ve Türkiye'de bazı şeyleri olumlu yönde değiştirmek için bir parti kurduk biz. Muhalefet partilerine bağırmanın maliyeti yok çünkü.

Daha ilginci, şimdi parlamenter sistem dedik biz. Sayın Erdoğan'ın seçilemeyeceğini de görüyorum. Sayın Erdoğan nasıl olsa seçilemeyecek, siz parlamenter sistem istiyorsunuz o Sayın Erdoğan'ın işine yarar. Dolayısıyla boşverin diyorlar. Bunların tamamı uzlaşmaz çelişki denir. Şimdi bu insanlara yönelik de her şeyin farkındayım.

Demokrat Parti, Saadet Partisi, Deva Partisi, Gelecek Partisi bir ittifak kuralım. CHP yalnız kalsın diye ittiren bir el var. Bize yönelik bir el var. İyi Parti yalnız gitmeli. Sayın Erdoğan ne ister? Benim Erdoğan veya Bahçeli ile kişisel bir sorunum yok ama Sayın Erdoğan’a düşman olduğunu iddia eden kanaat önderlerimiz, şimdi bu tutum izliyor.

İyi Parti tek başına girebilir bir sıkıntısı yok ama bu sistemle girilecek seçime. İttifaklar üzerinden girilecek seçime. Biz yalnız başına girebilecek pozisyonda bir partiyiz. Güç birleştirme ile alakalı bir sistem var. Seçime tek başına girmekten zerre kadar korktuğumuz yok.

Hükmü veriyorlar ya bir taraftan da hepsi Tayyip Erdoğan düşmanı, ben değilim. Onların bu öneriyi yapmaları çok manidar. Ben onları bilemem. Ben hayatımda hiç komplo üzerinden konuşmadım. Uzun bir dönem de siyasette kaldım. Genellikle insanı meseleler ve zaaflar üzerinden yürür. Şimdi mesela, bana bir şey bulamıyorlar söylemeye. FETÖ bitiyor, vatan haini. Böyle gidiyor. Ama biz Sayın Erdoğan ile Bahçeli’nin dilinden kurtardık paçayı, yerli ve milli olduk. Bunun söylenmesine ihtiyacımız yok. Ama bu komplolara inanmanın getirdiği bir şey var. Devletin kurumları ile kendini özdeş gören siyasetçiler var, kanaat önderleri var. Yönlendirmeye çok müsait.

ALGI VE LİNÇ KÜLTÜRÜ

Bırakın FETÖ'yü falan. Benim babamın babası Rumeli'nin büyük hocalarından biri. Şimdi dedemin bize vasiyeti var. Benim 7 göbek sülalemde boş verin FETÖ'yü o zaten yok. Benim ailem mıymıntı insandan hoşlanmaz. Tarikatlardan yok. Bunu diyebilecek siyasetçi yoktur Türkiye'de. Demek ki zaaflar, korkular üzerinden insanlar bir takım roller alabiliyorlar. Muhalefete ayar vermeye çalışan muhalif arkadaşlar çok.

Dükkana giriyosunuz dedesi, babası ve oğlu. ‘23 kişi çalışıyordu yanımda’ diyor, ‘3 kişiye düştü’ diyor. Çıktık, ‘Sayın Kılıçdaroğlu valiler için militan dedi. Sayın Erdoğan şöyle dedi, siz buna ne diyorsunuz’ diye sordular. Ben de elinin körü diyorum dedim. İçeride herkes o insanların sorununu dinledi, çıkınca bekledim ki ben onu soracaklar. Türkiye'de bu yapılmaya çalışıyor ama biz bunu kabul etmiyoruz.