CUMHURBAŞKANI Erdoğan, Atatürk Kültür Merkezi’nin yıkılmasıyla ilgili konuştu.

Sert konuştu.

Konuyu Gezicilere bağlayarak konuştu.

Anket yapmadım Geziciler arasında ama içlerinde “AKM yıkılmasın”diyenler kadar “Yerine daha iyisi, daha moderni yapılacaksa yıkılabilir” diyenler de vardı.

Ben kendi adıma, “Bu Atatürk Kültür Merkezi, İstanbul’a yetmiyor ve yakışmıyor. Şahane bir kültür merkezi yapmalıyız” diyenlerdenim.

Bunu yıllardır söylüyorum.

Ben bunu yazıp söylerken daha ortada AK Parti diye bir parti yoktu.

Ben AKM’nin yerine, Bilbao’daki gibi bir kültür merkezinin yapılmasını isteyenlerden oldum hep.

Ve daha önce de yazdım bunu, yeni yapılacak olanı dahi “yetersiz”buldum.

Daha iyisini bekliyordum. Kendilerine katılıyorum.

AKM’nin yıkılmasında bence hiçbir sıkıntı yok.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir başka cümlesine ise katılamıyorum.

“Cumhuriyet tarihi boyunca ne yaptınız?” cümlesine.

Reddedersem taş olurum, AK Parti’nin yaptığı çok önemli işler var.

Ama bu işlerin değerini artırmak için Cumhuriyet tarihinde yapılanları görmezden gelemem.

1920’lerin o fakir ülkesi, o günden bugüne çok şey yaptı.

1990’ların başından beri özelleştirile özelleştirile bitirilemeyen onca yatırım “Cumhuriyet” eserleridir.

Türk Telekom’u Cumhuriyet kurdu.

THY’yi Cumhuriyet kurdu. Sümerbank’ı Cumhuriyet kurdu. TOFAŞ’ı Cumhuriyet kurdu. TCDD’yi Cumhuriyet kurdu.

Halkbank, Ziraat, Vakıfbank, Şekerbank, İş Bankası, Karayolları, Deniz Yolları ve burada saymakla bitiremeyeceğim irili ufaklı binlerce şey Cumhuriyet eseridir.

Cumhuriyet her gelenin kimi ufak kimi büyük üst üste koyduğu taşlarla örülmüş bir büyük duvardır.

Her kim ki bir taş koyduysa minnet duyarım.

***********

BİRKAÇ FETÖ’cünün Kosova’dan “paketlenip” getirilmesini eleştirenleri anlamış değilim.

Ne var bunda!

Büyük devlet dediğin böyle yapmaz mı!

Yıllarca İsrail’den bunları yaptığı için “Ne adamlar yahu” diye övgüyle söz etmediniz mi?

ABD’ye, “Her yere eli uzanır, büyük devlet” diye bu yüzden imrenmediniz mi?

Kim getirdiyse eline sağlık.

Kaçamayan alt kademe FETÖ’cüden intikam alacaksın, kaçanın anası ağlamayacak öyle mi?

Kusura bakmayın.

Türkiye’ye karşı ayaklanma suçu işlediysen, Türkiye’de bir iç savaşı tetiklemek istediysen ve başaramayınca kaçtıysan...

Getirilirsin buraya.

***********

SOSYAL medya çağında, en gerekli nitelik “saçmalamak”.

Ne kadar saçmalarsan o kadar gündemsin.

Zerrin Özer de bunu fark etmiş olmalı ki zirve arayışında.

“Türk erkeklerinin yarısı biseksüel” demiş.

Deneyime veya teste dayalı bir tahmin olduğunu zannetmiyorum.

Ancak genelleme yapması çok yanlış olmuş.

Keşke “Benim tanıdığım Türk erkeklerinin yarısı biseksüel” deseydi.

Biz de en azından Zerrin Özer’in çevresine bakardık.

Böylesi olmamış.

***********

GALATASARAY Mali Genel Kurulu alışmadığımız, görmediğimiz bir tatsızlıkta geçti.

Özbek taraftarları, Galatasaray’la ilgili cehaletlerini genel kurula da yansıtınca tatsız anlar yaşandı.

Genel kurulla ilgili detayları spor sayfalarımızdan okursunuz, burada anlatacak değilim.

Ancak bir noktaya işaret etmek istiyorum.

Başkan Mustafa Cengiz, konuşmasında “Yellow Friday”kampanyasından söz ederken, “Ben böyle ruhu Kurtuluş Savaşı’nda gördüm” dedi.

İyi niyetle yapılmış bir benzetme ama bence yapmasa daha iyi olurdu.

Çünkü hiçbir ruhu, hiçbir adanmışlığı, hiçbir özveriyi Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı’yla kıyaslamak ne mümkün ne de doğru.

Çanakkale ve Kurtuluş Savaşları, eşsizdir, benzersizdir, hiçbir şeyle kıyaslanamaz, hiçbir şey ona benzetilemez.

En azından ben böyle bir şey yapmam.

Yapana da “Yapma” derim.

***********

ŞU evlenme programı benzeri TV şovlarında ünlenen genç erkek ve kızların hızla felakete sürüklenmesi boşuna değil.

Kaç olay oldu saymanın mümkünü yok.

İntihar edenler, kötü yola düşenler, hapse girenler, suçlu olanlar...

Yok yok.

Kader mi?

Hayır!

Bile bile lades mi?

Evet!

Bu gençler, televizyonun gücü sayesinde kısa süreli de olsa büyük bir şöhrete kavuşuyorlar.

Ancak bu şöhret hem nedensiz, hem getirisiz.

Hiçbir bilgiye, beceriye, yeteneğe, eğitime dayanmayan, sadece görünmekle elde edilen bir şöhret.

Hızla büyüyen bir ilgi ve tanınırlık.

Ama altı boş.

Üstelik bir getirisi de yok.

Ün var ama para yok.

Şöhret var ama yaşamda değişen bir kalite yok.

Ne var ki, artık ünlü.

Dün bindiği otobüse artık binemiyor.

Dün gittiği mahalle lokantasında artık yiyemiyor.

Dünkü arkadaşlarını artık sıradan buluyor.

Parlak bir hayatın kenarında ama ona asla ulaşamıyor.

Hele bir de program bitince, eşekten düşmüşe dönüyor.

Sonrası işte böyle.

Ya intihar, ya suç...

Bunun vebali ise o programların boynuna.

Sadece yapanların değil, izleyenlerin de...

***********

İNTERNET medyasında haberler.

“Vuslat Doğan Sabancı, Hürriyet’e veda ederken Arzuhan Yalçındağ yoktu.”

Ertesi gün bir başkası.

“Arzuhan Yalçındağ’ın veda yemeğinde Vuslat Doğan Sabancı yer almadı.”

Okudunuz mu bu haberleri?

Peki anladınız mı Aydın Doğan niye sattı medyasını?

***********

Herkesin kendine yakışanı yaptığını anladığımız zaman.