Tarihler 1648’i gösteriyordu…

Tahtta Sultan İbrahim var…

Yeniçeriler Osmanlı İmparatorluğu’nun belki de en rüşvetçi paşasını, sadrazamını çırılçıplak ettikten sonra sürükleyerek At Meydanı’na getirdiler…

Daha önce yüzlerce bedenin sallandığı yaşlı çınara astılar…

Rüşvetten ve milletin malını yemekten şişmiş göbeği ve yağları sarkıyordu…

Yeniçeriler bir yalan uydurdular; “Kim ki, bu adamın etinden bir parça keser koparır, ve vücuduna sürürse ne kadar hastalığı varsa şifa bulur. Özellikle romatizma hastalığına çok iyi gelir…”

Halk elinde bıçak, birbirleriyle yarışır rüşvetçi sadrazamın vücudundan bir parça koparmak için…

Koparıla koparıla bitirilir sadrazamın vücudu…

Bir iskelet bir de kafa kalmıştır artık yaşlı çınarda…

O halde günlerce bekletilir ibret-i alem için…

Değerli dostlar, gelin bugün sizinle şöyle bir Sultanahmet Meydanı’nda dolaşalım…

Hani hemen hepimizin tarihini teneffüs ettiğimiz muhteşem meydan…

Bizans dönemindeki adıyla Hipodrom…

Osmanlı dönemindeki adıyla ise At Meydanı!..

Buradan size çok önemli iki olayı anlatacağım…

Hep gelip geçeriz de, geçmişini çok da bilmeyiz buranın…

Hani meydanda bir Alman Çeşmesi var. Alman İmparatoru İkinci Wilhem’in, İkinci Abdülhamid’e 1901’de hediye(!) ettiği çeşme…

Aşağıdaki fotoğrafta gördüğünüz belki de suyundan içtiğiniz…

Hah, işte o çeşmeyi aklınızda tutun…

Şimdi size iki tarihi olayı anlatayım…

Birincisi Sultan İbrahim dönemi…

Tarihler 1647-1648…

Öyle bir sadrazam işbaşında ki, Osmanlı’nın gördüğü en büyük rüşvetçilerinden biri…

Öyle ki, Sultan İbrahim’e 300 bin altın vererek sadrazamlığı kaptığı rivayet ediliyor…

Sarayı bile esir alıyor rüşvetle neredeyse…

Sultan İbrahim’in iki yaşındaki kızıyla nikah kıydığı ve saraya damat olduğu yazılır tarih kitaplarında…

Bu sadrazam kim mi?..

Ahmet Paşa…

Yani Tezkereci Ahmet Paşa…

İşte o Ahmet Paşa, başta devletin bütün makam ve mevkilerini sattığı gibi büyük küçük esnafı resmen haraca bağlar…

Yaptırdığı köşklerin, sarayların sayısını kendisi bile unutur…

Hatta bugünkü Paşabahçe’nin adını, paşanın oradaki bahçelerinden dolayı aldığı rivayet edilir…

Halk da, asker de, devletin içerisinde makam ve mevki verdiği kişiler de artık bıkmıştır Ahmet Paşa’ya rüşvet vermekten…

Sultan İbrahim’i tahttan indirmek için fırsat kollayan yeniçeriler ayaklanır ve kellesini isterler Sadrazam Ahmet Paşa’nın…

Damadını sadrazamlıktan azleden Sultan İbrahim, kellesini vermeye yanaşmaz…

Korkuya kapılan Ahmet Paşa ise, yeni sadrazam Sofu Mehmet Paşa’ya sığınır…

Sofu Mehmet Paşa’da, kendisinden aman dileyen Ahmet Paşa’ya bir oyun oynar ve bütün mallarına el koyduktan sonra kendisini yeniçerilere teslim eder…

Burada iki anlatım var; birincisi boğdurulup yeniçerilere teslim edildiği, diğeri de sağ salim yeniçerilere teslim edildiği yönünde…

Ancak ağırlıklı görüş, sağ olarak yeniçerilerin önüne atıldığı şeklinde…

Yeniçeriler, Ahmet Paşa’yı önce çırılçıplak soyarlar…

Sonra bir yaralı eşeğe bindirirler ve sokaklarda gezdirirler…

Halk yüzüne tükürür bu rüşvetçi, hak yiyen, haram yiyen sahtekar sadrazamın…

Daha sonra At Meydanı’na gelirler…

Yerlerde sürüklenerek o meşhur çınarın altına getirirler…

Şimdi sıkı durun…

Hani yukarıda bahsettim ya; Alman Çeşmesi…

Hah işte onun yerinde yaşlı bir çınar ağacı varmış…

Kolları sarmış her yanı…

Yüzlerce beden sallandığı için KANLI ÇINAR denirmiş…

Asarlar Ahmet Paşa’yı KANLI ÇINAR’ın kollarına…

Toplanan halka da bağırırlar, “Kim ki romatizma ve deri hastası, bu adamın etinden koparır hasta yerine sürürse şifa bulur” diye…

Halk saldırır elinde bıçaklarla sadrazamın üzerine…

Hatta denir ki, bazı yeniçeriler paşanın etlerini koparıp halka 5’er, 10’ar akçeye satarlar…

Hatta hatta denir ki, paşanın mafsal hastası olan annesine bile bir parçası kopartılıp dizlerine sürmesi için götürülür ve parayla satılır…

Ne bilsin annesi ki, para verip aldığı ve dizlerine sürdüğü et parçası, oğlundan kesilip koparıldı?..

Bıçakla kopara kopara bitirirler Ahmet Paşa’nın etlerini…

İskelet ve ipte asılı kafası kalmıştır yalnızca sadrazamın…

Günlerce asılı kalır KANLI ÇINAR’da ibret-i alem için, Osmanlı’nın en rüşvetçi, en sahtekar, en yiyici sadrazamının cesedi…

İşte o günden sonra Tezkereci Ahmet Paşa’nın adı olur Hezarpare Ahmet Paşa…

Yani BİN PARÇA AHMET PAŞA…

Bitti mi?..

Sıkılmadan okumaya devam edin, bitmedi…

Şimdi de sizi 1656 yılının 4-8 Mart tarihlerine götüreyim…

Osmanlı tahtında Dördüncü Mehmet…

O sıralarda devlet yönetimi diye bir şey yok…

Herkes başına buyruk, rüşvet almış başını gidiyor, adamcılık, yiyicilik had safhada…

Sadrazamı da öyle, paşaları da, kapı ağaları da, şeyhülislam’ı da, valide sultanlar da…

Yiyen yiyene yani…

Yeniçeriler, kendilerine verilen düşük ayarlı akçeyi istemez ve Et Meydanı, yani bugünkü Aksaray’daki İskenderpaşa Mahallesi’nde isyan başlatırlar ve At Meydanı’na yani Sultanahmet Meydanı’na gelirler…

Girit’ten gelen yeniçeriler de uzun süredir aylıklarını alamadığı gerekçesiyle bu isyana katılırlar ve padişahtan “Ayak Divanı” isterler…

Padişah Dördüncü Mehmet, hem korkudan hem çaresizlikten “Ayak Divan”nı kabul eder ve aşağıda fotoğrafladığım bugünkü Gülhane Parkı’nın sol girişinde bulunan Alay Köşkü’nde isyancıların elebaşılarını kabul eder…

Padişah’tan, daha 4 saatlik sadrazam olan Zurnazen Mustafa Paşa olmak üzere, Darüssade Ağası, kapı ağaları ve daha birçok devlet kademesindeki 30 kişinin kellesini isterler…

Osmanlı tarihinin en kısa sadrazamı olan Zurnazen Mustafa Paşa kellesini kurtarır ama, padişah Dördüncü Mehmet, isyancıların bütün isteklerini kabul eder ve 30 devlet adamını da gözden çıkarır…

Ertesi günü 30 saray görevlisi, devlet adamı, teslim edilir yeniçerilerin kanlı ellerine…

İsyancılar, düne kadar elini eteğini öptükleri 30 devlet adamını sürükleyerek At Meydanı’na yani Sultanahmet Meydanı’na getirirler…

İşte o meşhur KANLI ÇINAR’a lamba gibi asılır bir bir 30 imparatorluk yöneticisi…

Kimisi boynundan asılır, kimisi baş aşağı…

Günlerce kalır orada…

Hani o dönemde İstanbul halkı böyle adlandırmış, tarihçiler de yazmışlar ya; “Vaka-i Vakvakiye” diye…

İşte o vak’a, bu vak’a…

Peki ne demek Vak’a-i Vakvakiye?..

MEYVESİ İNSAN OLAN AĞAÇ!..

Evet “Meyvesi insan olan ağaç” yani KANLI ÇINAR 1901’de sökülmüş ve bugünkü Alman Çeşmesi getirilip monte edilmiş…

Evet değerli dostlar;

Keşke o meydan dile gelse de konuşsa taaa Bizans’tan Cumhuriyet’e kadar ne vahşetlerin yaşandığını…

Tabii her taşı, her ağacı, her yapısı, her sütunu birer tanık Sultanahmet Meydanı’nın…

Eveeeet, işte böyle değerli dostlar…

Ders alınır mı?..

Bilmem…

Hayırlı günler diler, vatandaş Halis Güler…

Selamlar, sevgiler…