Batılı yazarlar, Türk Kurtuluş Savaşı'nı veren askeri ve siyasi kadroyu tek sözcükle tanımlar: Milliyetçiler.

Devrin gazetelerinde (ve sonrasında yazılan kitaplarda) Mustafa Kemal Paşa, "Milliyetçilerin Lideri" olarak anılmaktadır. Kuvayi Milliye'ye "Milliyetçi Güçler", Müdafai Hukuk Cemiyetleri'ne ise "Milliyetçi Dernekler" denilmektedir.

Hiç kuşku yok ki, Milli Mücadele'nin temel motivasyonu milliyetçilikti. Milli Mücadele'nin kazanılmasının ardından kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu fikri de milliyetçiliktir.

Büyük adamlar/ kahramanlar/ dahiler, tarihteki biçimlendirici güç olarak yerlerini alırlar.

Türk Milleti'nin birbiri ardınca ölüm-kalım savaşları verdiği yirminci yüzyılın başında Mustafa Kemal gibi bir milliyetçi lidere sahip olması tarihin seyrini değiştirmiştir. Milli Mücadele, en başta onun cesareti, sabrı ve kuşkusuz ki dehasıyla başarıya ulaşmıştır.

Gazi Paşa yalnızca, Birinci Cihan Harbi'nin galipleri sıfatıyla İstanbul'u, Trakya'yı ve Anadolu'yu işgal eden emperyalist güçlerle mücadele etmedi. Padişah hükümetinin kışkırtmasıyla birbiri ardına 34 bölgede baş gösteren ayaklanmalara da karşı koymak zorunda kaldı. Öyle ki, bir yandan Yunan cephesini tutarken bir yandan da asker kaçakları yüzünden zayıflayan kuvvetlerini bir noktadan başka bir noktaya aktarmak zorunda kalıyordu.

5 Nisan 1920 tarihinde dördüncü defa hükümeti kurmakla görevlendirilen Damat Ferit, daha önceki dönemlerinde olduğu gibi yine Millî Mücadele'yi yok etmek için harekete geçmişti.

11 Nisan 1920'de yayımlanan, "Padişah'ın Hatt-ı Hümayunu, Damad Ferid Paşa Hükümeti'nin Beyannamesi ve Şeyhülislam Dürrîzâde Abdullah Efendi'nin Fetva-yı Şerife'si" ile Kuva-yı Milliye Harekâtı ve bu hareketin lider kadrosunun; "padişaha isyan eden eşkıyalar" olduğunu, Mustafa Kemal'in emrinde çarpışanların şehit sayılmayacağını ve görüldükleri yerde öldürülmelerinin caiz olduğu ilan edildi.

Fetvanın metni bütün Anadolu'da, İngiliz pilotlarının havadan desteğiyle dağıtıldı. Milliyetçiler, padişah hükümetinin fetvasına, 16 Mayıs'ta Ankara Müftüsü Mehmet Rıfat Efendi'nin önderliğinde beş müftü, dokuz alimin imzasıyla yayınlanan ve Milli Mücadale'yi destekleyen Ankara fetvasıyla karşı çıktılar.

24 Mayıs'ta, İstanbul'daki Divan-ı Harb-i Örfi Mustafa Kemal, Rıfat Efendi, Ali Fuat Paşa, Halide Edip Hanım ve eşi Adnan Bey'i idama mahkum etti.

Yıllar sonra Atatürk, "Ben Erzurum'dan İzmir'e sağ elimde tabanca, sol elimde sehpa, öyle geldim" derken yine haklıydı.

Atatürk önderliğindeki milliyetçiler biliyorlardı ki; çıktıkları yolun sonunda idam ya da zafer dışında üçüncü alternatif yoktu. Hayatı zafer ve ölüm çizgisinde yaşayabilmek için korku denilen duyguyu çoktan yenmiş olmak gerekir. Onlar önce korkuyu yenmişti.

Milliyetçilerin yolu daima cesaret ve sabırla yürünmesi gereken bir güzergahtadır. Engellerin, iftiraların, zorlukların üstesinden ancak cesaretle ve sabırla gelinebilir.

Unutmayın, 28 Ağustos'ta Milli Mücadele'nin simgesi İstiklal Yolu'ndan yürüyüşe başladığı gün Zafer Partisi'ne "terör örgütü muamelesi yapılmalıdır" diyenlerle, çözüm sürecinde Milliyetçi Hareket Partisi'ne "kandan beslenenler" diyenler aynı zihniyettir.

Yine unutmayın ki, zafer, bir asır önce olduğu gibi yine inananların olacaktır.

Selam doğru yolda gidenleredir.