Adil Hikmet Bey "Asya'da Beş Türk" kitabında ilginç bir bilgi aktarıyor: 18. ve 19. yy'da Arap yarımadasından gelen Araplar Türkistan coğrafyasında Türk köylerini, kasabalarını gezip para karşılığı dua ederlermiş. "Duacı Arap" bir köye geldiğinde tellal ünletilirmiş:

"Duyduk duymadık demeyiiiiiiiinnn!.. Köyümüze duacı Arap gelmiştiiiiir!.."

Sonra duacı Arap evlere girerek Arapça dua edermiş.

Birçok İslam aliminin "Parayla namaz kıldıran hocaların arkasında namaza durulmaz" fetvasını bilirdim ama Arapların para karşılığı köylerde ev ev gezerek dua ettiğini ilk defa duydum.

Peki dua ticareti ile heybesini dolduran Arap nasıl dua ediyordu?.. Türklerin bunu anlaması zor, çünkü dualar Türkçe değil. Arapça yapılan duanın diğer dünya dillerine üstünlüğü mü var acaba?.. Duacı Arap "Allah'ım bu ahmak Türklerin başına bela yağdır, benim heybemi de para ile doldur" diyorsa ya?...

★★★

Gerçek diye inandıklarımızın çoğu işimize gelen, gönlümüzü okşayan kurgularımızıdır. Özellikle bel bağladığımız siyasiler ve partiler bizim algımızdan çok daha başkadır.

★★★

Türkçe zeki insanların dilidir.

Türkler sözü dolandırmayı sevmez. Dede Korkut "Urganın uzun, sözün kısa olsun" der.

Bugün haberlerde sunucu şöyle diyordu:

"Bayrampaşa'da bir iş hanında yangın meydana geldi."

Türkler "yangın meydana geldi” demez, "yangın çıktı" der kısaca.

"Rize'de sel baskını vuku buldu."

Türkler "sel baskını oldu" der kısaca.

Görüyorsunuz Arapça sözcükler kendi dil mantığını da alıp getiriyor.