Bir Eylül sabahının serinliğini soluyorum ciğerlerime. Çatıda güvercin ve martıların tıkırtısı.

Yeniden uyanmak sabaha nazlı umutlarımla.

Kalabalığı yarıyor yalnızlığım telaşla.

Sırtında çanta, formalı/formasız öğrenciler doldurmuyor sosyal taşıma araçlarını. Okul servisleri de ilişmiyor gözüme. Belli ki öğretmenler de yok kalabalığın arasında.

Sahi servis şoförleri ve özel okulda çalışan kuvvetle muhtemel işsiz kalan öğretmenler nasıl geçiniyorlar? Bir çok özel okul küçülmeye gitti. Sahipleri ve idarecileri geçimlerini nasıl idame edecekler. Hadi taze mezun öğretmenler asgarî maaşa razı iken (Zaten atanamamış) ya diğer kesimin musluklarından su akmayınca bu değirmen nasıl döner?

Rüzgar kokuyor koskoca kentte ve sessizliğin derin soluğu ensemde. Bu sabah sanki kuşlar ötmüyor. Çiçekler kokmuyor. Vapur düdükleri duyulmuyor.Dumanları tütmüyor. Eskiden hınca hınç kalabalık boğardı insanı. Yorgun yüzlü emekçiler doldururdu durakları. Şimdi ise maskeli yüzler uykusuz gözler. Şanslı olmalılar. Çünkü hala gidecekleri işleri var. Ya işi olmayanlar...

Sahi serçe ne yapacak sonbahar gelince. Meyve ağaçlarının yaprakları dökülünce, şu küçücük fidanlar boynunu bükünce daha sıkı mı sarılacak toprağın derinliğine...

Sarılacak kucağı olmayanlar yığılacak mı toprağın üzerine.

Hadi oradan diyorum kendime bu karamsarlık niye. Hüzün mevsimi sonbahar geldi diye mi?

Acaba şairlik böyle bir şey mi. İnsanların acılarını hissetmek ve geleceklerinden endişe duymak mı? Duyarlı olmak sıklıkla yoruyor şiir yüreğimi. Ne yapabilirim! Seviyorum tanıdığım tanımadığım insanları.

Bence acıdan beslenmek şairliğin fıtratında var.

Yine de yaz mevsimi iyiydi. Yaz geceleri merdiven kurardım yıldızlara doğru... Oysa çok yakında güneş üşüyecek, deniz soğuyacak, yıldızları seyrekleşecek gökyüzünün.

Tabiatın adaleti var esasında. Bütünsel anlamda yıkım yaşarken duygu birliği oluşturuyor ve yeni oluşumlar için sinyal veriyor.

Kapitalist dünyanın yasası ise tabiata aykırı. Her geçen gün kurumsal ve toplumsal anlamda yıkım yaşatıyor ve yeni yıkımlara gebe haberinin ışığını yakıp söndürüyor.

Ülkemizdeki döviz ve altın kurlarının istikrarsızlığı akaryakıt zamları sonbaharla birlikte kışı çetin geçireceğimizin habercisi. Yoksulluk dalga dalga yayılırken siyasilerin yerli ve milli, ulusalcılık ve Türklük üzerinden siyaset yapmaları oldukça tuhaf.

Evrende tüm canlıların felsefesi vardır. İnsanların bitkilerin ve hayvanların. Bir karıncanın bile felsefesi var. Ambardaki buğdayı taşıyan karıncalar var diye ambarı kapatamayız. Bu bağlamda Türkiye siyasetinde Barolar Birliği ve Türk Tabipler Birliği gibi değerli kurumlarla polimiğe girmek siyasete karıştırmak son derece yanlıştır. Global dünyanın eğitimli ve seküler kesime ihtiyacı var.

Evet...

Bir şey yapmalı bir şey.

Süratle kaynak üretilmeli.

Siyaset birlikte yürümektir... Teklik kavramı değil çoğulculuktur. Yeni düzen kur'ma arayışı ve çözüm odaklı olmaktır.

Pandemi süreci sosyo psikolojik yıkım yaşatırken hem dünyamızda hem ülkemizde ekonomide, eğitimde, dış politikada ve daha bir çok alanda hızlı tahribata yol açıyor. Üzülerek söylemek gerekirse kültürel anlamda da büyük düşüş gösterecek.

Sanatsal ve kültürel faaliyetler pandemi süresinde durakladı. Hatta yayınevleri yeni kitap basımlarını askıya alıyor. Burada eleştirisel yaklaşım yapmıyorum. Realist bakış açısıyla değerlendiriyorum.

Kepenklerini kapatmış esnaflar, işsizlik... Çaresiz babalar, anneler. Gelecekten bi haber çocuklar... Belimi büküyor.

2020 yılını düşündüğümde insanlığın ve iktidarların yaşadıklarından ders çıkacaklarını umut ediyorum.

Evrendeki tüm köylerin kentlerin evlerinden bacalar sevgiyle ve bollukla tütsün. Sağlıkla bereketle kurulsun sofralar. Yarınlar güzellikler doğursun kışlarımıza.

Din, dil, ırk ve cinsiyet ayrımcılığı gözetmeksizin bizlere hizmet eden özveri de bulunan sağlık çalışanlarımıza ve TTB'ye kolaylıklar diliyorum. Sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Esen kalın...