İlk gedik kara surlarında Eğrikapı, Likos Irmağı’nın geçtiği bugünkü Vatan Caddesi’nin olduğu alan, Topkapı Surları ve Belgrad Kapı Surları’nda açıldı. Önce başıbozuklar, ardından yeniçeriler aştılar surları...

Osmanlı askerleri Belgradkapı’dan Yedikule, Samatya, Yenikapı’ya doğru ilerlemeye başlamıştı. Bağrışlar kılıç şakırtıları, Allah Allah nidaları ortalığı inletiyordu...

Halkın bir çoğu kendisini kiliselere kapatmıştı…

Herkes Şehzade Orhan'ı arıyordu…

Şehrin düştüğünü ve arkadan çevrildiğini anlayan Şehzade Orhan, keşiş kılığına girmiş halkın arasına karışmıştı…

Osmanlı askerlerinden biri tanıdı…

Koştu ve kılıcıyla üzerindeki keşiş kıyafetini sıyırdı...

“Şehzade Orhan mısın sen” dedi...

Önce inkar etti ama taaa İkinci Murat’tan itibaren yıllarını İkinci Mehmet’in hizmetine adayan padişahın has adamlarından biri onu tanımıştı...

Hayatının bağışlanması karşılığında servet vermeyi vaaddetti..

Diz çökmüş yalvarıyordu...

Tam karşısındaki asker yumuşamıştı ki!..

Bir ok gibi fırlayarak rivayet odur ki, işte şu aşağıda gördüğünüz Samatya karşısındaki surlara çıktı...

Veeeeeeee!..

Eveeeet, değerli dostlar;

Bugün 1500 yılı geçen ve günümüze kadar yıkık dökük de olsa her taşı tarih kokan Bizans surlarına çıktık sizler için…

Çıktık ama öyle sadece fotoğraf çekmek için değil…

Bir tarihi olaya, hem Osmanlı döneminin ikinci kuruluş yıllarına hem de bir çağın kapanıp yeni bir çağın açıldığı yıllara tanıklık etmek için…

Fetret Dönemi’ni hepimiz iyi kötü biliriz…

Osmanlı’nın yok olmak üzereyken Çelebi Mehmet ile yeniden dirilişini…

Taht kavgalarını...

Kasım Çelebi’nin kız kardeşi ile birlikte Bizans’a rehin verilmesini… Konstantinopolis’te doğan oğlu Şehzade Orhan’a karşılık Bizans’a yıllık 300 bin akçe haraç ödenmesini…

Bizim konumuz da tabii ki, Hıristiyanlığı da kabul ettiği iddia edilen Şehzade Orhan…

Diğer bir adıyla Orhan Çelebi…

Ya da Mülteci Orhan...

Bizans’ın sıkıştığı her dönemde elinde rehin tuttuğu padişah olma hevesindeki Şehzade Orhan’ı koz olarak kullanmasını…

“Haracı artırın aksi takdirde bırakırız haaaa” tehditlerini…

Değerli dostlar, Bizans saflarında 600 Osmanlı askeriyle Osmanlı’ya karşı savaşan Şehzade Orhan’ı anlatmak için çıktık o surlara…

“Neresi burası?..” diyeceksiniz…

İstanbul’un kara surları olan Belgrad Kapı’dan başlayarak, Yedikule, Samatya ve Yenikapı’ya kadar olan surlar silsilesi…

Her kulesi, her taşı bir tarih olan surların hepsi bir hikayesini fısıldadı tarihin izinde koşan bu kardeşinize…

İşte şu aşağıda gördüğünüz surlarda nice başlar kesildi, nice kanlar aktı…

Ama tarihe adını altın harflerle yazdıran hainler kadar cesur yürekler ve kahramanlar da vardır…

Şimdi biz; Bizans’a Fetret Dönemi’nde rehin olarak verilen daha sonra da düşmanın piyonu olan Orhan Çelebi’ye ya da Şehzade Orhan’a hain mi diyeceğiz, yoksa Mülteci mi?..

Karar tarihçilerin…

Yalnız bir gerçek var ki, İstanbul’un fethinde Osmanlı’ya karşı 600 askeriyle birlikte savaşmış olması…

Yakalanacağını anlayınca da keşiş kıyafeti giymesi…

Surlardan atlaması…

Kellesinin kesilmesi…

Tarihler 6 Nisan’ı gösterdiğinde Osmanlı ordusu İstanbul’u kara ve denizden sadece Haliç kıyısı hariç tamamen kuşatmıştı…

Sultan İkinci Mehmet otağını; Topkapı surlarına 400-500 metre mesafedeki Bayrampaşa’dan Vatan Caddesi’ne doğru inen yolun sağ tarafında Maltepe denilen yerde Fatih Sultan Mehmet’in heykeli var oraya kurar…

Fethi ve kuşatmayı anlatacak değilim…

Sanırım bunu hepimiz biliyoruz…

20 veya 21 Nisan 1453'e geldiğimizde;

Şehzade Orhan’a Konstantinapolis’in deniz tarafındaki surlarını savunma görevi verilmişti…

600 askeriyle, Yedikule'den Yenikapı’ya kadar olan bölgenin savunmasını üstlenmiş, kendisi de bazı tarihçilere göre tam bugünkü Samatya hastanesinin karşısındaki surlarda, bazı tarihçilere göre de Samatya’da bulunan Bizanslı keşişlerin bulunduğu yerden Yenikapı’ya doğru olan bölgedeki Eleuterios Limanı’nda yani bugünkü Yenikapı sahil surlarına konuşlanmıştı...

Taht ve ihtirasın, aynı kanı taşısa bile insanları nasıl karşı karşıya getirdiğinin hatta müslümanken keşiş yaptığının en büyük örneği yaşanıyordu...

Şehzade Orhan, en büyük düşmanın safında Bizans'ın kumandanı olarak İkinci Mehmet'e, yani Osmanlı'ya karşı savaşıyordu...

Bulgar devşirmesi, bugünkü Baltalimanı’na adını veren Kaptan-ı Derya Baltaoğlu Süleyman Bey komutasındaki Osmanlı askerleri Marmara Denizi tarafından hücum üzerine hücum yapıyor bir türlü surlarda gedik açamıyordu...

Konstantiniyye’yi çevreleyen kara surlarındaki başarı, Marmara Denizi’ndeki donanma tarafından gösterilemiyordu…

İkinci Mehmet, taaa Yedikule sahiline kadar gelerek denizcileri yüreklendiriyor, Baltaoğlu Süleyman Bey’e talimatlar veriyor ve mutlaka orada bir gedik açılması gerektiğini anlatıyordu…

Hatta öyle bir an olur ki, Baltaoğlu’na sinirlenen İkinci Mehmet, atını denize doğru sürdüğü rivayet olunur...

Bizans donanması denizde çok üstündü. Denizde istenilen başarı sağlanamadı. Baltaoğlu Süleyman Bey idama mahkum edildiyse de sonra affedildi ve yerine Hamza Bey görevlendirildi...

Konstantinopolis için kaçınılmaz son gelmiştir...

53 günlük kuşatma...

Veeee...

Tarihler 29 Mayıs 1453’ü gösterdiğinde iseeee…

Konstantinopolis düşmüştür artık...

İmparator Konstantin’in yaralanmasına rağmen savaşa devam etmesi, buna karşın askerlerinin canlarını kurtarmak için kaçarken imparatoru ayakları altında çiğneyerek öldürdüklerini anlatır bazı tarihçiler...

Hatta başının kesildiği, tanınmamak için bir kenara atıldığı bile yazılır…

Bizanslılar kara surlarından içerilere Ayasofya ve Marmara Denizi istikametine doğru kaçmaktadır…

Konstantinapolis’in kara surları düştükten tam iki-üç saat sonra Marmara Denizi surlarını tutan askerler arkadan çevrilmişti...

Artık kaçacak yerleri yoktu…

Denizi çevreleyen donanmadaki askerler de açılan kapılardan şehre girdiler...

Yedikule’den Yenikapı’ya kadar olan deniz surlarını korumakla görevli Şehzade Orhan’ın komutasındaki 600 Osmanlı askeri kılıçtan geçirildi…

Bağrışlar kılıç şakırtıları, Allah Allah nidaları ortalığı inletiyordu...

Halkın bir çoğu kendisini kiliselere kapatmıştı…

Herkes Şehzade Orhan'ı arıyordu…

Şehrin düştüğünü ve arkadan çevrildiğini anlayan Şehzade Orhan, keşiş kılığına girmiş halkın arasına karışmıştı…

Amma iki saat öncesine kadar kendisi ile omuz omuza Osmanlı’ya karşı savaşan askerlerden birisi gammazladı ve “İşte Şehzade Orhan orada, kaçıyor” dedi…

Bunun üzerine Osmanlı askerlerinden biri koştu ve kılıcıyla üzerindeki keşiş kıyafetini sıyırdı...

“Şehzade Orhan mısın sen” dedi...

Önce inkar etti ama taaa İkinci Murat’tan itibaren yıllarını İkinci Mehmet’in hizmetine adayan padişahın has adamlarından biri onu tanımıştı...

Hayatının bağışlanması karşılığında servet vermeyi vaad etti..

Diz çökmüş yalvarıyordu...

Tam karşısındaki asker yumuşamıştı ki!..

Bir ok gibi fırlayarak işte şu aşağıda gördüğünüz Samatya karşısındaki surlara çıktı...

Veeeeeeee!..

Evet hızla surlara çıktı ve kendini aşağıya attı…

Askerler hemen yetişip Şehzade’nin oracıkta kafasını kestiler ve doğruca kellesini öğleden sonra büyük coşkuyla Ayasofya’ya gelmekte olan ve o andan itibaren Fatih unvanını alan Fatih Sultan Mehmet’e sundular…

Şehzade Orhan’ın ölümü ile ilgili ikinci rivayet de şöyle;

Eleuterios Limanı’nda yani bugünkü Marmaray'ın bulunduğu Yenikapı sahil surlarına konuşlanan Şehzade Orhan, şehrin düştüğünü haber alınca yeniçeri kıyafeti giyerek askerler arasına karışmış ise de arandığını öğrenince kendisini surlardan atarak intihar etmiş ve başı kesilerek padişaha getirilmiştir…

Ancak genel kanaat, şehzadenin keşiş kıyafeti ile kaçarken surlardan atladığı ve başının kesilerek padişaha sunulduğu şeklindedir…

Eveeeeet değerli dostlar…

Günümüzde de taht uğruna müslümanken keşiş bile olan, düşman saflarında savaşan Şehzade Orhan’lar yok mu?..

Var…

Hem de çok…

Bildiğim bir şey var, bütün bu olaylardan hala ders alınmamış olunması…

Bundan sonra ders alınır mı?..

Bilmem…

Hayırlı günler diler, vatandaş Halis Güler…

Selamlar, sevgiler...