Halk arasında yaygın inanışlardan biri de "Dünyanın sarı öküzün boynuzunda durduğu"dur. Bugüne kadar sanırdım ki halktan bir deli bunu uydurdu, cahil halk da inandı. "Hele bu konuyu bir araştırayım" dedim, meğer halkın boş yere günahını almışım. Dünya'nın öküzün boynuzunda durma olayı Ayıntabi Mehmet Efendi'nin Tıbyan Tefsiri'nde yer almasın mı?..

Şimdi önce bu tefsiri tanıtayım. Osmanlı Sultanı IV Mehmet zamanında yazılmış, ilk Kur'an tefsiri. Cumhuriyet Döneminde de 1949-56-63-74-86-92 ve 2015'de yeni baskıları yapılmış, halen daha satışta olan bir eser. Tıbyan Tefsiri'nin 4. Cilt 273. sayfasında şunlar yer alır:

"Anlatıldığına göre Allahu Teâlâ yedi kat yerleri yarattıktan sonra arş altından bir melek göndermiş ve melek yedi kat yerleri omuzuna almış ama ayakları altında basmaya yer yokmuş. Allahu Teâlâ Firdevs cennetinden bir öküz indirmiş ki onun kırk bin boynuzu ve kırk bin ayağı varmış. Melek iki ayağını öküzün boynuzuna koymuş, fakat melek dengeyi sağlayamayınca Allahu Teâlâ Firdevs’in alt derecesinden uzunluğu beş yüz yıllık mesafede bir yeşil sahra indirmiş ve öküzün boynuzuyla kulağı arasına koymuş Melek iki ayağını o sahranın üzerine koyunca dengeyi sağlamış. Ancak bu sefer öküzün basması için bir yer yokmuş. Allahu Teâlâ yedi kat yerler ve gökler büyüklüğünde bir yer yaratmış ve öküz ayaklarını buraya koymuş."

Tıbyan Tefsiri'nin yayın tarihi 1841. Şimdi bu tarihten 500 yıl geriye gidelim. İbn Kesir Tefsiri’nde bu haberleri naklettikten sonra bunun İslam'a sokulmuş İsrâiliyat olduğunu uzun uzun anlatır. Peki Tıbyan Tefsiri yazarı Ayıntabi Mehmet Efendi kendisinden 500 yıl önce yaşamış İbn Kesir'in yazdıklarını bilmiyor muydu?..

Tıbyan Tefsiri'ni satın alan bir okuyucu da satış sitesine şöyle bir yorum atmış: "Bugüne kadar okuduğum en güzel tefsir, çok istifade ettim." Cübbeli Ahmet de dünyanın tepsi gibi düz olduğunu bu tefsirlerden öğrendi herhalde.

Şimdi anladınız mı Osmanlı’nın niçin yıkıldığını?

NURİ PAŞA’NIN GÖNÜL YARASI

Bakü Fatihi Nuri Paşayı biliriz.

Nasıl biliriz?

Trablus Cephesinin genç İttihatçısı, Balkan Cephesinin gözü pek savaşçısı, Enver Paşa'nın kardeşi, "Kut'ül Ammare Kahramanı" Halil Paşa’nın yeğeni ve ismiyle kaynaşan Kafkas İslam Ordusu Komutanı, Cumhuriyet yıllarında milli harp sanayi sevdası, kurduğu fabrikanın sabotajla patlatılması ile sadece ayağının bir parçası bulunabilen talihsiz kahraman.

Kahramanlar hep başarıları ile yad edilir çünkü tarihçiler böyle yazar.

Bir de iç dünyaları vardır onların, aşkları vardır, onulmaz aşk acıları vardır... Oraya kimse ışık tutmaz. Halbuki kahramanların insani kişiliği orada yatar.

Nuri Paşa'nın gönül yarasını öğrendiğinde ruhumda bir deprem oldu. O bakımdan sizlerle paylaşmak istedim.

Yıl 1918. Nuri Paşa Azerbaycan'da.

Şehit şairimiz Ahmet Cevad:

"Ne vahdı Bakü’nün gözü yoldadır.

Bir gonah gelesen bize laleler"

Diye Nuri Paşa'ya el açıp yalvarıyor. Çünkü Bakü'de katledilen Türklerin sayısı onbeşbini aşmış durumda...

Ve Nuri Paşa Bakü'yü kuşatıyor. Karargahını kurduğu evlerden biri de Azerbaycan'da petrol kuyuları olan Zeynel Abidin Tagıyev'e aittir.

Tagıyev'in Süreyya adlı ay yüzlü bir kızı vardır. Üzüm karası gözleri, elma yanakları, fincan ağzı, kiraz dudakları ile yürek hoplatan bir güzeldir.

Nuri Paşa ise henüz 29 yaşındadır. At sırtında cepheden cepheye koşmaktan yorgun değildir ama bir yanı eksiktir. Sevmeye, aşık olmaya, bir kızın güzel gözlerine bir an bakmaya zamanı olmayan mübarek bir nesildendir. Ama Nuri Paşa'nın Azerbaycan'da, Süreyya ile ilk karşılaştığında, hani bir su gözesinin toprağın yüzüne çıkışı gibi, hani Ağustos güneşinin altındaki yün sıcaklığı gibi bedeninde bir ürperme hissetmiş olduğunu biliyoruz.

Nuri Paşa kim bilir bir ağaç altında, kim bilir bir asker çadırında, belki de bir pınar başında içindeki çağlayanlar bendini yıkıverir... Yıkıverir de açar aşkını Süreyya'ya.. Buğulu bir sesle:

"Çok kadim zamanlarda

Bizim ana Turan'da

Lahudud Türkistan’da

O mukaddes torpağda

Bir peri kızı varmış

İsmi Süreyya imiş

Sevgiler ulduzuymuş

İğidler gıblesiymiş"

Eh!.. Diye susar sonra. Çehresindeki elem bulutları daha da katılaşır ve sohbetin mevzusunu değiştirir. Buradan anlıyoruz ki Nuri Paşa'nın sevgi kıblesi Süreyya'dır.

Nuri Paşa'nın Süreyya'yı babasından istettiği ama Tagıyev'in "Ben kızlarıma çok düşkünüm. Azerbaycan dışına göndermem" gerekçesiye verilmediği söyler Menaf Süleymanov, "İşittiklerim, Okuduklarım, Gördüklerim" kitabında.

Yeni kuşakların şarkılarında "Yakarım bu şehri terkettiğin gün" sözleri yer alır. Ama Nuri Paşa gücü yettiği halde Bakü'yü yakmamıştır. Türkleri katleden Ermenileri şehirden sürüp Bakü Türklüğünü ölümden kurtarmıştır.

Mehmet Emin Resulzade'nin ifadesi ile "Gökten inmiş halaskâr bir melek"tir.

Bakü'de 29 yaşında olan Nuri Paşa'nın elli yedi yaşında evlendiğini biliyoruz. Buradan tam 28 yıl Süreyya'yı unutamadığını anlıyoruz.

Ak çağşaklı pınarların kurusun, al kınalı kayalarında keklikler ötmesin Azerbaycan!.. Nuri Paşa'ya nasıl kıydınız?.. "Bir değil bin Süreyya feda olsun sana Paşam!" Niye diyemediniz.

Nuri Paşa 1946'da Mısırlı Prenses Misli Melek Hanımla evlendi. Bu evlilikte de bahtı yaver gitmedi. Silah fabrikasındaki patlama ile vücudu bin parçaya ayrıldı. Ama tahmin ediyoruz ki onu delik deşik eden daha büyük patlama Zeynel Abidin Tagıyev'in malikhanesinde yaşanmıştır.

"Bir peri kızı varmış

İsmi Süreyya imiş

Sevgiler ulduzuymuş

İğidler gıblesiymiş"