Torpil, Fransızca kökenli bir sözcük. (Frs: Torpille, İng: Torpedo) Esasında bir balık türünün adı. ''Uyuşturan balık'' olarak da biliniyor.

Bu balık türü, yaşadığı yere göre rengini değiştirebiliyor. Kuma gömülerek hareket ediyor. Birden ortaya çıkıp hedefini vuruyor ve onu uyuşturarak etkisiz hale getiriyor. Savaş gemilerinde kullanılan torpido füzeleri ismini, bu balık türünden alıyor.

Torpil sözcüğü Türkçe'de, yaygın şekilde mecaz anlamıyla kullanılıyor. Birden ortaya çıkan ve rakiplerini etkisiz hale getirerek ''başarı'' elde eden kimselere ''torpilli'' deniyor. Ortama göre renk değiştiren, zor zamanlarda kuma gömülen sonra birden ortaya çıkarak herkesin önüne geçenlere mecazen ''torpilli'' denilmesinin sebebi bu balık türüne olan benzerlikleri olsa gerek.

Oysa cumhuriyet, normatif açıdan torpilsizler rejimidir. Tekrar yazıyorum: Cumhuriyet, normatif açıdan torpilsizler rejimidir. Normatif demek, olması gereken demektir. İdeal olan...

Bu normatif ilkenin Anayasa'daki karşılığı 10. maddedir: ''Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.'' Cumhuriyeti diğer rejimlerden ayıran en temel farklardan biri işte budur. Monarşi, bir kişinin/ailenin imtiyazlı olduğu, oligarşi, bir zümrenin imtiyazlı olduğu, aristokrasi ise bir sınıfın imtiyazlı olduğu yönetim biçimidir. Cumhuriyette, imtiyaz, ayrıcalık, torpil olmaz. Yine tekrar ediyorum: İdeal olan budur.

Pragmatistlerin düşündüğü ve hatta çoğu zaman ifade ettiğinin aksine idealistler, olması gerekenle olan arasındaki farkı gör-e-meyen kişiler değildir. İdealistler, tüm olanlara rağmen olması gerekeni hayata geçirmek için mücadele veren insanlardır.

Yazının başlığı "Torpil-siz Siyaset", bu başlık ideal olana vurgu yapıyor ancak her alanda olduğu gibi siyasette de torpil var. Bu hüküm cümlesinin doğruluğundan şüphe duymuyorum zira hayatın olağan akışına aykırı biçimde birden bire ve en tepeden siyasete giriş yapanlar varsa -ki var- o halde siyasette de torpil var demektir.

Her torpilli gibi, torpilli siyasetçiler de, elde ettikleri olağan dışı başarıyı "hak" olarak görür. Onlara göre, hiç kollanmamışlar, hiç ayrıcalık görmemişler ve kendilerine zinhar torpil yapılmamıştır. "Başarılarından" kuşku duyanlar, olsa olsa onları kıskananlar, çekmeyelerdir. Her başarının beraberinde getirdiği dalkavuk takımı da torpilli siyasetçilerlerle her konuda hemfikirdir. Özellikle de sıra dışı başarı hikayelerinin doğruluğu konusunda...

Rahmetli Atatürk'ün sözlerine atıfla, işte bu ahval ve şerait içinde bir idealistin karşısına yine iki yol çıkar: Olana uyum sağlamak ya da olması gerekenin mücadelesini vermek.

Bizler için yürünecek yol bellidir...

Selam doğru yolda gidenleredir.